Alemlerin Rabbi olan ALLAH’A hamd ve yaratılmışların en hayırlısı olan Hz. Muhammed (sav)’ e binler salat ve selam olsun. Hak üzere giden ve hak yoldan dönmeyen Resullere, Enbiyalara, Sıddıklara, Evliyalara, binler Muhakkikin’e selam olsun. İslam güneşine gözlerini kapatan nefis ve şeytanın hilelerine mağlup olup inkâr fikrini, yeryüzüne salan; kumarı, zinayı, katli, faizi, kul hakkını kendi meşru hakları sayan bedbahtlar biliniz: “Gözünü kapatan yalnız kendine gece yapar.”

Kur’an’ın ve Efendimiz’in (sav) bilimsel ve gaybî pek çok mucizelerinden bir tanesi olan “AD” kavminin ve yaşadıkları İrem şehrinin Hz. Muhammed (sav)’ den dolayısıyla Kur’an’dan 3 bin yıl önce yok olmasına rağmen, İrem şehrinden ve yok oluşlarından verdiği mucizevi haberler hakikate gözünü kapatanlara ibretli bir ders olmaya devam ediyor.

 1990’lı yılların başında dünyanın tanınmış gazeteleri çok önemli bir arkeolojik keşfi, “Muhteşem Arap Şehri Bulundu, Efsanevi Arap Şehri BulunduKumların Atlantisi Ubar” başlıklarıyla verdiler. Bu arkeolojik keşfi daha ilgi çekici hale getiren özelliği, isminin Kur’an‘da geçiyor olmasıydı. O güne kadar Kur’an‘da bahsi geçen Ad kavminin, bir efsane olduğunu veya hiçbir zaman bulunamayacağını düşünen birçok kişi bu yeni keşif karşısında hayrete düştüler.

   Ad kavminin yaşadığı Ubar kentinin kalıntıları, Umman‘ın sahile yakın bir yerinde bulundu. Kur’an‘da sözü edilen bu şehri bulan kişi, amatör bir arkeolog olan Nicholas Clapp idi.(1)

 Bir Arap uzmanı ve belgesel yapımcısı olan Clapp, Arap tarihi üzerine yaptığı araştırmalar sırasında çok ilginç bir kitaba rastlamıştı. Bu, 1932 yılında İngiliz araştırmacı Bertram Thomas tarafından yazılmış olan Arabia Felix idi. Arabia Felix, Romalılar’ın Arap yarımadasının güneyinde bulunan ve günümüzdeki Yemen ve Umman‘ı kapsayan bölgeye verdikleri isimdi.

 Bu bölgeye Yunanlılar “Eudaimon Arabia”, ortaçağdaki Arap bilginleri ise “Al-Yaman as-Saida” ismini veriyorlardı.(2)

Bu isimlerin tümü “Şanslı Araplar” anlamına geliyordu. Peki, böylesine bir yakıştırmanın sebebi neydi acaba?

 Ubar‘da yapılan kazılarda, Kur’an‘da belirtilen şekliyle birçok sanat yapıları ve yüksek medeniyet eserleri bulundu. Bunun sebebi, bu bölgenin stratejik konumuydu. Bölge, Hindistan ve Kuzey Arabistan arasında yapılmakta olan baharat ticaretinin merkezi durumundaydı. Ayrıca, bölgede yaşayan kavimler, frankicense isminde nadir bulunan bir bitkinin üretimini yapıyor ve bunu pazarlıyorlardı. Eski toplumlar tarafından oldukça rağbet gören bu bitki, çeşitli dinsel ayinlerde tütsü olarak kullanılıyordu. Bu bitki, o zamanlar neredeyse altın kadar değerliydi.

Kitabında bütün bunlardan bahseden İngiliz araştırmacı Thomas, sözünü ettiği bu “şanslı” kavimleri, uzun uzun tarif ediyor ve bunlardan bir tanesinin kurmuş olduğu bir şehrin izini bulduğunu iddia ediyordu. Bu, bedevilerin Ubar ismini taktıkları şehirdi. Bölgeye yaptığı araştırma gezilerinden bir tanesinde çölde yaşayan bedeviler, kendisine eski bir patika yolu göstermişler ve bu patikanın, Ubar isimli çok eski bir şehre ait olduğunu anlatmışlardı. Konuyla çok ilgilenen Thomas, bu araştırmalarını tamamlayamadan ölmüştü.(3)

İngiliz araştırmacı Thomas’ın yazdıklarını inceleyen Clapp de, kitapta bahsedilen bu kayıp şehrin varlığına inanmıştı. Çok vakit kaybetmeden  Ubar‘da kazı çalışmalarına başladı. Clapp, Ubar‘ın varlığını kanıtlamak için  iki ayrı yola başvurdu. Önce bedeviler tarafından var olduğu söylenen patika izlerini buldu. NASA ‘ya başvurarak bu bölgenin resimlerinin uydu aracılığıyla çekilmesini istedi. Uzun bir uğraşıdan sonra yetkilileri bu bölgenin resimlerinin çekilmesi için ikna etmeyi başardı.(4)

Clapp, daha sonra Californiya’da, Huntington Kütüphanesi’nde bulunan eski yazıtları ve haritaları incelemeye başladı. Amacı, bölgenin bir haritasını bulmaktı. Kısa bir araştırmadan sonra buldu da. Mısır-Yunan coğrafyacısı Batlamyus tarafından M.S 200 yılında çizilmiş bir haritaydı bu. Haritada, bölgede bulunan eski bir şehrin yeri ve bu şehre doğru giden yolların çizimi gösterilmişti. Uzay’dan çekilen fotoğraflarla, Ad kavminin yeri tespit edildi. Ubar, kazı yapılmadan önce ancak uzaydan görülebiliyordu.
Yapılan kazılarda 12 metre kumun altından bir şehir çıktı.

   NASA fotoğraflarında yerden çıplak gözle görülmesi mümkün olmayan, ancak havadan bir bütün halinde görülebilen, bazı yol izleri ortaya çıkmıştı. Bu resimleri elindeki eski haritalarla karşılaştıran Clapp, sonunda beklediği sonuca vardı. Hem eski haritada belirtilen yollar, hem de uydudan çekilen resimlerde görülen yollar, birbirleriyle kesişiyorlardı. Bu yolların bitiş noktası ise eskiden bir şehir olduğu anlaşılan geniş bir alandı.

Sonunda bedevilerin sözlü olarak anlattıkları hikayelerin konusu olan efsanevi şehrin yeri bulunabilmişti. Kısa süre sonra kazılara başlandı ve kumların içinden eski bir şehrin kalıntıları çıkmaya başladı. Bu nedenle de bu kayıp şehir, “Kumların Atlantisi Ubar” olarak tanımlandı. Peki, bu eski şehrin Kur’an‘da bahsedilen Ad kavminin şehri olduğunu kanıtlayan şey neydi?

   Yıkıntılar ilk olarak ortaya çıkarıldığı andan itibaren bu yıkık şehrin Kur’an‘da bahsedilen Ad kavmi olduğu anlaşılmıştı. Zira kazılarda ortaya çıkartılan yapılar arasında, Kur’an’da varlığına dikkat çekilen uzun sütunlar yer alıyordu. Kazıyı yürüten araştırma ekibinden Dr. Zarins de bu şehri diğer arkeolojik bulgulardan ayıran şeyin yüksek sütunlar olduğunu ve dolayısıyla bu şehrin, Kur’an’da bahsi geçen Ad kavminin kenti İrem olduğunu söylüyordu.

Rabbinin Ad (Kavmi ‘ne) ne yaptığını görmedin mi? ”Yüksek sütunlar” sahibi İrem’e ?

Ki şehirler içinde onun bir benzeri yaratılmış değildi. (FECR 6-8)

Âd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla suçladı. Kardeşleri Hûd onlara şöyle demişti: (Allah’a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir.

 Siz her yüksek yere bir alâmet dikerek eğleniyor musunuz?(Bu kavmin bina ettiği şeyler hakkında, tefsirlerde güvercin kaleleri, eğlence için yapılmış yüksek binalar, tepelere dikilen abideler gibi izahlarla karşılaşılır.) Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı ediniyorsunuz?( Muazzam köşkler, kaleler, su mahzenleri gibi tefsirler yapılmıştır) Yakaladığınız zaman, zorbalar gibi mi yakalıyorsunuz? Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin. Bildiğiniz şeyleri size veren, size davarlar, oğullar, bağlar, pınarlar ihsan eden(Allaha karşı gelmek) den sakının. Doğrusu sizin hakkınızda muazzam bir günün azabından endişe ediyorum.(Onlar) şöyle dediler: Sen öğüt versen de, vermesen de bizce birdir. Bu, öncekilerin geleneğinden başka bir şey değildir. Biz azaba uğratılacak da değiliz.

  Böylece onu yalancılıkla suçladılar; biz de kendilerini helâk ettik. Doğrusu bunda büyük bir ibret vardır; ama çokları iman etmezler.

(ŞUARA 123-139)


1) Thomas H. Maugh II, “Ubar, Fabled Lost City, Found by La Team“, The Los Angelas Times, 5 Şubat 1992.
2) Kamal Salibi, A History of Arabia, Caravan Books, 198O. 3) Bertram Thomas, Arabia Felix: Across the “Empty Quarter” of

Arabia, New York, 1932.
3) Bertram Thomas, Arabia Felix: Across the “Empty Quarter” of Arabia, New York, 1932.
4) Charles Crabb, “Frankincense“, Discover, Ocak 1993.