Peygamberimiz (a.s.m), anne karnında, çocuk oluşumunu anlatırken farklı ifadeler kullanmış. Biz ruhun çocuğa 40 günlükken geldiğini belirten rivayetleri esas alıyoruz. Ayrıca anne karnındaki bebeğin kalbi, ortalama 40. gün atmaya başlar. Bu bilgilerden yola çıkarak: Kalp attığı anda ruhun gelmesini ve/veya ruhun gelmesiyle kalbin attığını esas alıp konumuza başlayalım.

İç ve dış sistemleri, yalnızca belirli ülkelerde bulunun son teknoloji ürünlerle dizayn edilmiş bir bina yapılıyor. İnşaatı devam ederken, aynı gün içinde şaşılacak bir vaziyette, o uzak ülkelerden (Çin, Avrupa, Dubai, Avustralya) muazzam sistemler kolaylıkla getiriliyor ve yine o gün yerleştiriliyor, kuruluyor. Bu duruma şahit olanlar o ustaya hayretle bakar ve hiç şüphesiz, bütün dünyaya hâkim bir mucizekâr olduğunu tasdik eder.

Misaldeki gibi insan, iç ve dış sistemlerle dolu muazzam bir binadır, saraydır. Kalbin atmasıyla, anne karnında bulunmayan, yalnızca belirli âlemlerde bulunan son teknoloji manevi sistemlerle aynı günün aynı saatinde hatta ”an”da donatılmıştır.

İnsan denilen muazzam sarayın, sistemlerinin bir kısmı âlem-i ervahtan, bir kısmı misal âleminden ve Levh-i Mahfuz’dan ve diğer 18 bin âlemden toplanıyor ve aynı anda donatılıyor. Anne karnı madde âlemidir, manevi sistemlerin zerresi onda yoktur. Mesela Ruhumuz âlem-i ervahtan getirilmiştir. âlem-i misalden de hayallerimiz gelmiştir.

Hayal ettiklerimizi kimseye gösteremediğimiz gibi hayal hanemizde göremediğimiz misal âlemindendir. Levh-i Mahfuz’dan ise hayat boyunca yaptığımız her şeyin kaydedildiği, hafızamız gelmiştir. Nasıl ki bir kamera ses ve görüntü kaydediyor, bunun gibi insan hafızası; rengi, görüntüyü, sesi, kokuyu: “karanfil, nane, toprak” hissi: “sert, yumuşak, pürüzlü” tadı: “acı, tatlı, ekşi” canlı olarak kaydediyor. Kameraya sesi kaydeden sistem koyulmazsa sadece görüntüyü kaydeder. Bunun gibi Allah’ın olmuş ve olacak olan her şeyi kaydettiği Levh-i Mahfuz’dan, bu sistemlerin tamamı, bir hafıza içine monte edilmiş bir vaziyette aynı anda getiriliyor ve yerleştiriliyor. Öyle ise Levh-i Mahfuza hükmü geçmeyen biri, insana hafızayı koyamaz. Demek ki; insanı yaratan Zât, bütün kâinatı yaratmıştır ve bütün hüküm o Hâkim-i Mûcizekâr’ındır.

O binanın yapılmasına şahit olanların o ustaya hayretle bakıp tüm dünyaya hükmettiğini kabul ettiği gibi bir ağacı süzüp meyveyi yapan kim ise ağaçtaki bütün özellikleri o meyvenin çekirdeği olan kalbine koyan da O’dur. Çekirdeği yaratan kim ise ağaca hükmeden de O’dur. Şu kâinatın meyvesi olan insanı 18 bin âlemden süzüp çekirdeği hükmünde yaratan kim ise, 18 bin alemi yaratıp hükmeden de O’dur ve birdir. Tevhid, Tevhid, Tevhid…

(Konu ile ilgili detaylı bilgi için; Lemalar/17.Lema/14.Nota/1.Remiz)