Evinize bir misafir gelse ne yaparsınız? Tahmin ediyorum hazırlıklar erkenden, saatler öncesinden başlar. Evinizi en güzel hâle getirir, süsler, güzel kokular sıkar, temizlik yapar, sofralar kurarsınız. Hele bir de misafiriniz önemliyse daha da dikkat edersiniz ve her şeyi mükemmel yapmaya çalışırsınız. Misafire ne kadar kıymet verilirse, hazırlıklar o derece özenli olur.

İşte Kâinat da Hazret-i Allah’ın misafirhanesidir ve bizler o misafirhanenin çok değerli misafirleriyiz. Bu kâinatın Sultanı bize o kadar kıymet veriyor ki her şeyi en ince detayına kadar planlamış ve planladığını mükemmel bir surette yaratmış. Altımıza adına çimen dediğimiz canlı ve yumuşacık bir halı sermiş hem de mis gibi kokan! Sofraları kurmuş ve rengârenk süslerle bezemiş; kimine sarıya boyamış, kimini mora, kimini yeşile veya kırmızıya… Her yıl her gün hatta her dakika temizlik yaptırmış denizine rüzgârına toprağına atmosferine!

Mis gibi kokular yaratmış, hem hepsine ayrı desenler koymuş. Dekorasyonu da her an değiştiriyor; bak! Bir bulut geldi, bir başkası bambaşka biçimde. Sıkılmayalım diye orkestradan canlı müzik dinlettiriyor, duyuyor musunuz cırcır böceklerinin mızıkasını? Bak bu bülbülün nağmeleri, ev sahibinin özel bestesi!

Öyle süsler yaratmış ki baharda yeşeriyor, kışa doğru turuncu olup sana hüzünle veda ediyor. Denizlerin altına neler gizlemiş sahi? Hiç mercanları seyre daldınız mı? Sahi hiç ateş böceği gördünüz mü? Ateş böceği görmek marifet değil, onun üstündeki taklit edilmez marka mührünü gördünüz mü?

Açıkçası hem soba hem lamba olan güneşi gösterip gece de rahatsız olmadan uyuyalım diye gece lambasını bizi düşündüğü için takmış Sahib-i Kâinat. Misafirine bu denli özen gösteriyor ve diyor ki: “Ey misafirler! Eğer beni hoşnut ederseniz sizi asıl sarayıma alacağım. Burada gördükleriniz gölgeydi.” Acaba bu davete icabet etmeyene ve kayıtsız kalana ne demeli?

Bir de şöyle düşünün, siz bir fakire acıyıp misafir etseniz ve ona çok değer verseniz, ona harika sofralar kursanız; o misafir sizi inkâr etse ve hiç teşekkür etmese ve yapma demenize rağmen sofraya tükürse ve burun kıvırsa ve elinin tersiyle itse sizi… Ne hissederdiniz?

Aslında hayali bir şey anlatmadım, sadece şükürsüz bir insanı anlattım. Şükürsüzlük nimeti tekziptir diyor Bediüzzaman. Yalanlamamalı insan ve hatta geçmiş şükürlerini kaza etmeli…