Son zamanlarda sıkça sorulan sorulardan biri de bu sorudur. Gelin sırayla cevaplıyalım ve yazıyı sonuna kadar mutlaka dikkatle okuyun:
Evvela “Mülk O’nundur. Mülkünde istediği gibi tasarruf eder.” (1) Mesela: Zengin ve cömert bir adam ihtiyacı olan iki adama hediye vermek istiyor fakat birine son model Ferrari diğerine ise son model bir Polo marka araba veriyor. Polo marka arabayı alan adam: “Bana neden daha üst model vermedin?” diyemez çünkü mal sahibi malında istediği gibi tasarruf eder, istediği kişiye istediği kadar hediye verir, isterse hiç vermez, kimse de hak dava edemez çünkü mülk O’nundur.
Aynen öyle de Allah bizi hiçlik karanlıklarında bırakmayıp, yokluk âleminden alıp varlık âlemine koymuş, vücut vermiş. Sonra dağ, taş yapmayıp, hayat vermiş. Sonra bitki yapmayıp, ruh vermiş. Sonra hayvan yapmayıp, akıl vermiş ve kâinatın en üst mertebesi olan insaniyete çıkarmış, hem de karşılıksız. Biz karşılıksız aldığımız bunca hediyenin sonunda hak dava edemeyiz hakkımız ancak şükürdür.
Allah adaletlidir, o hâlde neden o insanlar aç kalıyor?
Acaba bir adaletsizlik mi var?
Büyük bir padişah, bir askerine erzak gönderiyor. Bu erzaklar vaktinde ve eksiksiz bir şekilde sahibine ulaşırsa padişah postacıyı tebrik eder, ücretini verir, asker de mutlu olup padişahına teşekkür eder. Fakat bu erzaklar yolda postacı tarafından gasp edilirse, asker padişahı suçlayamaz ancak postacıyı padişaha şikayet edebilir. Evet bu durumda kesinlikle postacı suçlu olur ve cezasını görür.
Aynı bu örnekte olduğu gibi Allah bütün kullarına rızkını fazlasıyla gönderiyor. Dünyada rızıksız kalan hiçbir canlı yok. Mesela okyanusta aç kalan bir balık gördük mü? Aksine hepsi dolgundur ya da Amazon’da aç kalan bir kuş… Hatta en kurnaz tilki cılızdır, en masum elma kurdu dolgun yani insan elinin karışmadığı yerlerde adil bir rızıklanma görünüyor. Fakat insan elinin karıştığı yerlerde bir dengesizlik var yani Allah’ın gönderdiği rızkı insanların bir kısmı zulüm ve kötülüklerle gasp ediyor.
Ayrıca dünyanın başlıca zenginleri zekâtının zekâtını verse yani toplam malının 40 da birinin, 40 da birini verse, kâinatta maddi sıkıntı çeken insan kalmaz. Hem bilindiği gibi dünyadaki yiyecek ve içecek kaynakları tüm insanlara fazlasıyla yetecek kadar mevcut fakat bazı insanlar bu rızıkları israfla gasp ediyor.
Hem Dünya Maden haritasına baktığımız da en zengin yer altı kaynaklarının Afrika’da olduğunu görüyoruz (elmas, altın, uranyum, petrol vs.) yani Allah fazlasıyla gönderiyor. Fakat güç sahibi olup hak gözetmeyen, bazı insan bozuntuları, o masumların haklarını gasp ediyor, o hâlde suç onlarındır.
Acaba Allah insan elinin karıştığı yerlerdeki adaletsizliğe neden müdahele etmiyor?
Çünkü “İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar.”’ (2) Yani bu dünya, sadece uykudan ibaret olan, bir imtihan meydanıdır. Eğer o adaletsizliklere an ve an müdahele edilse imtihan sırrı ortadan kalkardı, elmas gibi bir ruh ile kömür gibi bir ruh birbirinden ayrılamazdı. Madem kâinatın her yerinde adil bir rızıklanma görünüyor O hâlde insan elinin karıştığı yerlerdeki adaletsizlikler hesap gününde adalet sisteminde yargılanacak. “Zalim izzetinde, mazlum zilletinde kalıp buradan göçüp gidiyorlar. Demek, bir mahkeme-i kübraya bırakılıyor…” (3)
Ayırca, nasıl ki küçük suçların cezası karakolda halledilir, büyük suçlar ise Ağır Ceza Mahkemelerine havale edilir; öyle de bu zalimlerin suçları karakol hükmünde olan dünyamızda halledilmiyor. Mahkeme-i Kübra olan Ahirete bırakılıyor ta hak ettikleri cezayı görsünler.
(1) Risale i Nur / Mektubat / 12. Mektub / Sh. 44
(2) Gazâlî, IV, 494; Gazâlî, “İnsanlar uykudadırlar.” ifadesini hadis olarak kullanmıştır.
(3) Risale i Nur / Sözler / 10. Söz / Sh. 50
Yorumlar (0)