En uzun süren uykun kaç saat?
10 saat? 15 saat? Peki 300 yıl boyunca uyumuş olsaydın nasıl hissederdin? Evet 300 yıl uyuyan birileri oldu. Birbirlerinden habersiz farklı zaman ve zeminlerde iman etmiş birtakım gençten yani Ashab-ı Kehf’ten bahsedeceğiz…… Ashab-ı Kehf kıssasını hemen hemen herkes ya büyüklerinden dinlemiştir ya da bir yerlerden duymuştur. Fakat çoğumuz ashab-ı kehfi sadece yüzlerce yıl uyuyan yedi kişi diye hatırlıyoruz. Aslında bunların sayısı hakkında pek bir bilgimiz yok. Zaten bu hadiseden çıkarmamız gereken şey sayıları da değil daha farklı…Peki kim bu gençler? Neden toplumlarından kaçtılar? Neden 300 yıl uyutuldular? VeKur’an’da yer verilecek kadar önemli olan ne yaşadılar? Gelin İslami ve diğer bazı kaynaklar ışığında Ashab-ı Kehf’in hikayesini hep birlikte dinleyelim; Henüz İslam’ın gelmediği zamanlardı. Hristiyanlık da henüz tam anlamıyla bozulmamıştı. İçlerinde hâlâ Allah’ın birliğine inanan gerçek hristiyanlar, İsevi’ler bulunuyordu. Zamanın Roma imparatorluğu ise o dönemde putperestliğe inanıyordu. Fakat inanmakla kalmıyor, Hakka tabii olan ve putları reddedip İsevi’liğe geçen müminleri de eski dinlerine tekrar döndürmek için büyük bir çaba sarf ediyorlardı. Hatta eski dinlerine dönmeyen İsevi’leri ölümlerin en acı halleri ile cezalandırıyorlardı. Mesela onları çarmıha gerip büyük bir ateşle ölüme mahkum ediyorlardı. İnananlar arasındaki çoğunluk zayıf ve fakir kimselerden oluşuyordu. Fakat zengin ve üst makamlarda bulunmasına rağmen fıtratı bozulmamış yüksek ruhlu insanlar davardı. İşte onlardan bazıları Yedi Uyuyanlar olarak da bilinen Ashab-ı Kehf’di. Bu bir grup genç Roma imparatorluğunun önemli makamlarında yer alan kişilerdi. İman etmişlerdi fakat imanlarını gizli tutuyorlardı. İnananlara yapılan zulümleri gördükçe her geçen gün onlara da zulüm haline geliyordu. Müminlere vurulan her bir kırbaç adeta onlarda da büyük bir yara açıyordu. Bir şeyler yapmak istiyorlardı fakat eldende gelirdi ki… Bu gençler esasında birbirlerinden habersiz farklı zamanlarda iman etmişlerdi. Mümkün oldukça Romalıların putlara kurban merasimi esnasında yine birbirlerinden habersiz bir şekilde çevredekiler tarafından farkedilmeden uzaklaşıyor vemerasim’lere katılmayı reddediyorlardı. Günlerin birinde halkı büyük bir telaş sarmıştı. Bu telaşın sebebi Roma imparatorunun şehri ziyaret için gelecek olmasıydı. Bundan dolayı Roma Valisi İsevileri dinlerinden döndürmek için gün geçtikçe daha şiddetli zulümler yaptırmaya.
Başlamıştı. Amaç ise Roma imparatoru geldiğinde halk içinde putları reddeden hiç kimsenin bulunmamasını istemesiydi. Ama hesaba katmadıkları birileri vardı. Hem de en içlerinde bulunan birileri… Allah, Roma valisine vakti gelene kadar bu gençlerin imanını fark ettirmemişti. Tıpkı Peygamber Efendimizi (sav) öldürmeye gelen mekkelilerin Allah’ın izniyle onu mağaradayken görememesi gibi…Artık büyük gün gelmişti. Şehrin ileri gelenleri sırasıyla Roma imparatorunun önünde diz çöküyor ve bağlılıklarını bildiriyordu. Sıra o zamana kadar fark edemedikleriAshab-ı Kehf’den bir gence gelmişti. Bu imanlı genç artık Hakkı haykırmanın tam da zamanı olduğunu düşünmüştü. Allah’ın da kalbine verdiği büyük bir cesaretlerim taratorunn önünde şu sözleri haykırdı: (arapça okunuşu olabilir) “Bizim Rabbi’miz, göklerin ve yerin Rabbi’dir; ondan başkasına asla tanrı deyip yakarmayız. Yoksa kesinlikle yanlış bir şey dillendirmiş oluruz. ” (Kehf Suresi 14. Ayet) O gencin büyük bir cesaretle yapılan yiğitlik dolu bu sözleri diğer gençleri de cesaretlendirdi. Ve hepsi birden ortaya gelerek gizledikleri inançlarını Romanın bütünleri gelenlerinin önünde haykırdılar. İmparator bu bir grup genç karşısında ağızlardan dökülen birkaç hakikat cümlesi ile küçük düşürülmüştü. İmparatorun etrafında bulunanlar onların öldürülmesini istedi fakat imparator çok iyi biliyordu ki bu gençlerin öldürülmesi ile birlikte bu hadise, bütün roma halkına yayılacak ve bu gençler birer kahraman haline geleceklerdi. Bu ise imparatorun isteyeceği son şeydi. O yüzden bu gençlere eski inançlarına dönmesi için üç gün mühlet verdi. İşkenceler, eziyetler… hiçbir şey bu bir grup genci inandığı şeyden vazgeçiremiyordu. Bir yolunu bulup şehirden kaçan bu gençler bir arayış içerisine girdi. Bu arayış sonunda Rableri’ne tevekkül ederek onları takip eden kıtmir adında bir köpekle Encülüs dağı olduğu düşünülen yerde buldukları mağaraya sığındılar. Onları yakalamak isteyenler mağaradan içeri girdiklerinde büyük bir korku içerisinde dışarı fırlıyorlardı. 300 yıl kadar içeride nasıl bir halde olduklarını Kehf suresinde bildirilen ayetlerle anlayabiliyoruz; (Arapça okunuşu olabilir) “Uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırdın. Onları sağa sola çeviriyorduk. Köpekleri de mağaranın girişinde ön ayaklarını uzatmış yatmaktaydı. Eğer o insanları görseydin dönüp kaçardın ve gördüklerin yüzünden içini korku kaplardı. ” (Kehf suresi 18. ayet) Ve nihayetinde uzun yılların ardından uyandırılan Ashab’ı Kehf bir şeylerin normal olmadığını hissediyorlardı. Ne kadar uyuduklarını merak ettiler. İçlerinden biri bir gün veya ondan biraz daha fazla olabileceğini söyledi. Halbuki aradan yüzyıllar geçtiğinin farkında değillerdi. Bu uzun süren uykunun ardından çok acıkmış olan Ashab’ı kehf’çilerinden birini gizli ve dikkatli olması şartıyla kente gönderdi. Kente doğru yola koyulan bu genç çok garip bir durumla karşılaştı. SADECE BİRKAÇ GÜN GEÇTİĞİNİ ZANNEDEREK GİRDİĞİ Şehir tamamiyle değişmiş ve tapınakların yerini ise kiliselerin almış olduğunu gördü. Etrafında eskisi gibi putları göremiyordu.
İnsanların konuşmaları hep tek bir yaratıcı üzerine oluyordu. Onların imparatora karşı hakkı haykırışı bugünün inananlarına sebep olmuştu. İnsanlar artık heykelden yapılmış putlara inanmıyordu. Eskiden tek bir yaratıcıya iman etmek gizlenirken şimdi ise puta tapmak ve bunu açığa çıkarmak çok güç hale gelmişti. Etrafına Şaşkınlık içerisinde bakmakla birlikte karnındaki açlığını da yatıştırmak isteyen bu genç ekmek satan bir dükkana rastladı. Ardından kendi ve arkadaşları için ekmek aldı. Karşılığını ödemek için gümüş parayı uzattı. Fırın sahibi, bu gencin bir hazine bulduğunu düşündü. Çünkü bu para yüzlerce yıl öncesine aitti. Fırıncı durumu hemen roma yetkililerine iletti. Bu şüpheyle saraya götürülen genç hakikati o zaman fark etti. Aslında onlar bir gün değil yüzyıllardır uyku halindeydi. Cenab-ı Hakk’ın onları bu kadar yıl boyunca uyutması çok farklı bir hikmet içindi. Çünkü; onların uyandırıldığı dönemdeki halkın ahiret hakkında şüpheler ivardı! Ve yeniden dirilmenin nasıl mümkün olacağını tartışıyorlardı. Yüzyıllar sonra meydana gelen bu uyanma hadisesi ile herkes bir şeyi anlamış ve farketmiş oldu.Hayat Allah’ın elinde! İstediği kulunu istediği şekilde yaşatabilir ve bu gençler gibi yüzlerce yıl uyutup tekrardan uyandırabilir. Dolayısıyla kabre ölüm uykusuna yatan insanlar yine Allah isterse o hallerinden tekrar diriltilebilir ve bu onun kudretine zor gelmez. Çünkü; “Onları uyandıran Allah bizi de ölümden sonra diriltecek kudrete sahiptir”Bu uyanmışlıktan sonra binlerce kişi ashab-ı kehfi görmek için mağaraya akın eder. Ve yüzyıllardır orada bulunan gençleri görür. Böylelikle halkın ahirete başka bir t abirle Allah’ın ölmüş bedenleri tekrardan yaratacağına olan imanları sağlam bir hale gelir. Bu gençler, halkın da kendilerini görmesiyle birlikte mağaraya tekrar girer. Ve onları uyandıran Rableri’ne yalvarıp yakararak dua ederek hep birden secdeye kapanırlar ve kıyametin geleceği o güne kadar ölüm uykusuna dalarlar. Bu hadiseden sonra Romalı yöneticiler de onların bulunduğu yere bir mabet inşa ettirir.Böylelikle ahirete bir ispat olarak vazifelerini gördükten sonra Ashab-ı Kehf’inhikayesi burada son bulur.
Onlar Rableri’ne iman eden bir grup gençti. Onların “Bu putperest yaşam daha ne kadar devam edecek, Hak ne zaman galip gelecek” diye bir endişeleri yoktu. Onlar Hz. İsa’ya (aleyhisselam) atfedilen şu söze inanmışlardı:“Karanlıkta dile getirmekten çekindiğiniz hakikat, bir gün aydınlıkta işitilecek ve gizli mekânlarda öğrendiğiniz inancı, bir gün çatılardan haykıracaksınız! ”Tek endişeleri “Acaba biz de o günleri görür müyüz? ” olmuştu. Allah da onlara bugünleri göstermişti.
Bu durumun aynısı Mekke’nin fethinde de tekrarlanmıştı. O gün Putlar yıkılmış ve Hak artık Mekke’nin sokaklarından ve Kabe’nin çatısından haykırılmıştı. Alemlere rahmet olan Hz. Peygamberin ağzından da şu ayet çıkıyordu “De ki: “Hak geldi bâtıl zail oldu! Zaten bâtıl yıkılmaya mahkûmdur. ”Şu an da bazılarımız günümüz dünyasına, insanlara baktığında “Bu insanlık daha ne kadar bozulacak? Hak ne zaman tekrar Galib gelecek? ” diye endişe ediyor hatta ümitsizliğe düşüyor olabilir. Ancak Ashab-ı Kehf, ümitsiz olmamamız gerektiğinin en büyük örneğiydi. Mekke’nin fethi bunun en bariz şekliydi. Tek başına alemlere rahmet olan Hz. Muhammed Mustafa’nın (Sav) davası nasıl şu an milyarlarca insana ulaştı? Tabii ki kendisini yaratan Rabbi’nden başkasına güvenip dayanmadığı için. Çünkü O (sav) biliyordu ki bu dinin sahibi mutlaka bu dini yüceltecekti. O yüzden kendisine en büyük tekliflerle gelen Mekke’nin ileri gelenlerini: “Bir elime Ay’ı bir elime de Güneş’i koysanız ben bu davadan vazgeçmem. Ya Allah, bu dini hâkim kılar yahut ben bu uğurda canımı veririm.”diyerek reddetmişti. Çünkü onun davası maddenin değil maneviyatın, Batıl’ın değil Hakkın Galib geleceği bir davaydı. Onun uğrunda can vermek onun için bir nimetti. Bir canı vardı o da zaten Allah’ındı. Kim ne derse desin veya ne yaparsa yapsın, Allah nurunu tamamlayacaktır. Ya bizle ya da bizsiz. Onun nurunu tamamlamak için bize ihtiyacı yok ama bizim kurtulmamız için bu nur tamamlanırken bunun bir parçası olmaya ihtiyacımız var.
Yorumlar (0)