Pitaya, Jabuticaba , Rambutan, Durian.
Sence neyden bahsediyorum?.. Sen bi tahminde bulun. Ben de birazdan bunların ne olduğunu açıklıcam. Ama önce bebeklerin dünyasından biraz bahsedelim.
Bir bebek düşün yeni bir insan gördüğünde dikkatle ona odaklanıp saniyelerce ona bakabilir. Veya yağmuru ilk defa gördüğünde heyecanla ve şaşkınlıkla onu seyreder. Aslında gördükleri her şeye şaşırarak bakarlar. Düşünsene bir gün sen debi uyanıyorsun tüm hafızan silinmiş dünyaya yeni gelmiş biri gibi olmuşsun. Çok farklı olurdu herhalde. Bir bebeğin şaşırması gibi sen de her gördüğün olaya şaşırırdın. Mesela kar tanelerini ilk defa gördüğünü düşünsene, heyecanlanır nereden düşüyor bu parçacıklar diye bakardın. Ya da gökyüzüne bakıp pamuk gibi bulutları gördüğünde onların nasıl havada kaldığına şaşırırdın. Yani her şeyi yeni keşfediyor olmanın heyecanını yaşardın.
Peki asıl soru şu: Biz neden şu anda karşılaştığımız olaylara artık şaşırmıyoruz? Mesela sünger gibi bir buluttan yağmurun sıkılmasına baktığımızda buna şaşırmıyoruz. Veya et parçasından oluşan bir insanın onlarca duyguya sahip olması, gülmesi, ağlaması, heyecanlanması.. Bunlara neden şaşırmıyoruz. Yani maddeden oluşmuşsun sonuçta neden gülüyorsun, neden duygulanıyorsun değil mi? He demek ki maddenin ötesinde bir Ruh var ki bu duyguları yaşayabiliyor. Bunları düşünerek biz neden şaşıramıyoruz?
“Ya ne var bunda zamanla olayların nasıl olduğunu öğreniyoruz ve şaşırmaya gerek kalmıyor” diyenler olabiliyor. Ama gerçekten öğreniyor muyuz yoksa sadece alışıyor muyuz? Evet aslında bu öğrenmek değil alışmak. Ve günlük hayatta Allah’ı unutmamıza sebep olan ilk sebep bu: Alışkanlık.
Hatta Allah’ın varlığına deliller arayan ve O’nu tanımak isteyen birisi için en tehlikeli durumlardan birisi bu. Ve birçok ateistin de ateist olma sebebi aslında.. Hani ateist arkadaşların söylediği bir söz var ya “Ben bir Yaratıcıyı arıyorum ama hiçbir yerde bulamıyorum” diye.. İşte alışkanlıktan ve sürekli aynı olayları görmekten dolayı her yer delille doluyken bile delil bulamıyorum denilebiliyor. O zaman bizim bu Alışkanlık hastalığını fark etmemiz ve çözmemiz lazım. Tabii sadece ateist arkadaşlar değil, biz müslümanlar da bu Alışkanlık hastalığından kurtulalım ki, Allah’ı daha iyi tanıyabilelim..
Gelelim başta söylediğimiz garip isimlerin ne olduklarına: Bilenleriniz olmuştur. Bunlar bazı meyvelerin isimleri.
Mesela Pita’ya; ejderha meyvesi olarak adlandırılan bir meyve. Tayland ve Endonezya’da bolca bulunuyor ve Çilek Armudu da deniliyormuş. Görüntüsü çok dikkat çekici.
Jabuticaba. Bu ağacın meyvesi çok ilginç bir şekilde ağacın direkt gövdesinden çıkıyor. Hatta birçok kişi görüntüsünden dolayı bunu bir süs bitkisi olarak da evlerinde kullanıyormuş. İnsanı şaşırtan bir görüntüsü var.
Diğer bir ilginç meyve de Rambutan. Dış kabuğunda yer alan saçaklar sebebiyle farklı görünümlü bir canlıyı andırıyor. Meyve eti açık sarı renkte ve kolaylıkla ısırılamayacak kadar sert.
Diğeri de yasaklı meyve Durian: Meyvelerin kralı olarak geçiyor. Yasaklı bir meyve diyebiliriz çünkü çok kötü bir kokuya sahip olduğu için otellere, uçağa girmesi yasaklanmış. Ama ilk deneyenler başta yiyemese de sonra da çok lezzetli bulup bırakamıyor.
Bir ilginç meyvemiz daha var: Elma.. “Bizim elma işte” der gibiyiz.
Ama asıl sorumuz şu: Bu 4 meyveye şaşırdığımız kadar bir elmaya neden şaşıramıyoruz?
Jabuticaba meyvesi ağacın direk gövdesinden çıkıyor diye şok olurken, dallardan çıkan bir meyveye neden şok olmuyoruz? İkisi de odun değil mi sonuçta?
Veya yine karanlık, tatsız, kokusuz, renksiz ve şuursuz bir topraktan farklı renklerde, farklı tatlarda kimisi ekşi, kimisi tatlı sulu ve lezzetli elmaların çıkması şaşırtıcı değil mi? Aslında sorun şu: Elmayı sürekli görüyoruz ve artık alışıyoruz. Ve alışınca da mucizevi olaylar ve milyonlarca delil artık anlaşılamıyor. Halbuki düşün zifiri karanlıktan adım adım ne renkler ortaya çıkıyor. Başta simsiyah bir toprakken, ordan kahverengi bir ağaç, ordan yeşil bir yaprak, ve sonra da kırmızı bir elma.. Yani her detayıyla dikkat çeken bir yaratılış.
Halbuki sen elmayı hiç görmeyen biri olsaydın bu sefer elmaya çok şaşıracaktın. İşte kardeşim Allah her yerde mucizevi yaratılışlar göstererek aslında kendisini tanıttırıyor. Alışkanlıktan kurtulan da bunları görebiliyor.
Şaşırmamızı engelleyen İkinci bir sebep de, “ben zaten biliyorum” demek. İnsan bunu diyorsa artık o olay üzerinde dikkatlice düşünmez. İşte, bir kişinin doğruyu bulmasındaki en zor engellerden birisi de bu. Bildiğini sanmak.. Mucizevi bir olay bile olsa, “zaten biliyorum” diyorsan artık ona dönüp bakmıyorsun.
Mesela düşünün bir gün elma ağacından kavun çıksa buna çok şaşırırız. Veya bir arı reçel yapsa hayret eder, haberlerde bile bunu yayınlarız. Bir bebeğin şaşkınlıkla bakması gibi olaya bakarız. Peki neden elma ağacından elma çıkınca veya bir arı bal yapınca şaşırmıyoruz? Neden bunu bir mucize olarak görmüyoruz? Bir de “Yani bu normaldir biliyoruz işte elma ağacından elma çıkar bu hep oluyor” demek, ya da “arı çiçekleri dolanır hep bal yapar bu böyledir” demek öğrenmek midir? Yoksa izlemek ve alışmak mı?
Veya düşün elini birbirine her sürttüğünde, elinden bir portakal çıksa bu mucize olurdu. Ama her gün hergün aynı şeyi görsen buna artık şaşırmazdın “bu normal herhalde” derdin. Peki “nasıl oluyor bu?” dendiğinde, “öğrendik işte elimizi sürtüyoruz oluyor” desen bu öğrenmek mi olurdu yoksa alışmak mı?. Tabii ki alışmak olurdu.
Peki elinden portakal çıkması ile şuursuz bir odundan paketlenmiş, renklendirilmiş,üzerine koku eklenmiş bir portakalın çıkmasının farkı ne? Bu da şaşırtıcı bir mucize değil mi? Nasıl oluyor bu dendiğinde “ öğrendik işte sürekli odundan çıkıyor” demek öğrenmek değil alışmaktır.
Düşünün oyuncak yumurtaların içerisine bile o oyuncakları sürekli koyan birisini tereddütsüz bilirken, gerçek yumurtadan çıkan canlı ve sevimli o civcivleri sürekli oraya koyan Allah’ı nasıl unutabiliyoruz? Halbuki Allah varlıkları biz okuyup, tefekkür edelim diye yaratıyor. Bunu maddeye tesadüfe atomlara nasıl verip bir de üstüne öğrendim diyebiliriz. Formül şu: Öğrendim sandığın maddelerde yetenek ve kabiliyet var mı, İlmi İradesi Kudreti ve Hayatı var mı diye bakmalı ve kabiliyetsizliklerini düşünmeliyiz.
Son olarak mucizeliği görmekte bir engel daha var. O da yaşanan olaylara “isimler takmak”. Her olaya bir İsim verince, olaylar çözülmüş gibi geliyor ve maddede boğulup Allah unutulabiliyor. Halbuki evrende gerçekleşen olaylara takılan isimler sadece Allah’ın evreni yönetme tarzıdır. Yani Adetullah’tır.
Mesela yağmurların tane tane inmeleri ve bulutların yeryüzünü sulamalarına baktığımızda, bu olaya “Su Döngüsü” ismi takılıyor. Ve su döngüsü deyince de sanki olay çözülmüş ve üzerinde düşünmeye, tefekkür edilmeye gerek yokmuş gibi hissediliyor. Halbuki verilen isim üzerinde yine düşünmeye devam etmeliyiz. Nasıl ve neden böyle bir döngü gerçekleşiyor, bir su tanesi buharlaşıp nasıl farklı bir forma dönüşüyor, işe bak ki tam da en uygun şekilde kolaylıkla her bölgeye suyu yetiştirecek bir hale, bir buluta dönüşüyor. Buluttan da tekrar form değiştirip su taneciklerine dönüşüyor. İyi de bunca ince işleri yapan kim? Her saniye 16 Milyon suyun yere inmesine karar veren İrade sahibi kim, şuursuz şefkatsiz bulutların bir araya gelmesini ve muhtaç yerlere gitmesini sağlayan kim, suyu buharlaştırıp değişik bir forma getirerek havada pamuk gibi tutan kim, o pamuğu sünger gibi sıkan ve yeryüzüne şefkatle gönderen kim, yağmur yağarken taneleri tek tek düşüren kim, damlalar 7mm çapını aşmadan onları parçacıklara ayıran kim, düşürürken onları havada narince yavaşlatan kim.. İlimsiz, İradesiz, tercih bile edemeyen, şefkati, hayatı olmayan atom tanecikleri mi? Bulut mu? Suyun kendisi mi? Kim yapıyor bu işleri? İşte bunca mucizevi olaylara “Su Döngüsü” gibi isimler koyarak 10larca düşünme penceremiz kapanmamalı. Her bir detayda Allah’ın varlığı Güneş gibi parlıyor. Unutmayalım bu isimler sadece Allah’ın evreni nasıl yönettiğini, zerreleri nasıl kontrol ettiğini bize gösterir.
İşte biz de “alışkanlıklardan”, “bildiğini sanmaktan” ve “verdiğimiz isimlerde boğulmaktan” kurtulursak rahatlıkla ve her yerde Allah’ı görebiliriz.
Evet. Evrende perde arkasında asıl işleri gören, ilme, iradeye, kudrete, hayata sahip birisi var. Hikmetli iş görmek, yetenek gerektirir. Yetenek ve ilim ise maddede, atomda yoktur. Demek maddeyi kontrol edip her iş gören Allah’tır.
Şimdi dünyaya yeni gelmiş birisi gibi etrafını incele. Etraftaki delilleri görmezden gelme.
Gel alışkanlıklardan sıyrılmış bir şekilde sayacaklarımızı tekrar bir tefekkür edelim:
Mesela Yağmuru, Rüzgarı, Bir Eriği, gökkuşağını, bir tavşanı, devasa gezegenleri, veya kahve kokusunu… Her yer Allah’ı bulman ve hatırlaman için işaretlerle dolu.
“Gören göze karanlık perde olmaz Görmek istemeyen göze ışık ne yapsın?” – Hz. Ali
Yorumlar (0)