1950-1953 yılları arasında patlak veren Kore Savaşı, Güney Kore ile Kuzey Kore arasında gerçekleşir. Sovyet lideri Stalin’in desteğiyle Kuzey Kore birlikleri, 25 Haziran 1950’de 38. enlemin güneyine doğru sarkmaya başlarlar. Amerika Birleşik Devleti bu saldırıyı “Rus-Çin ittifakı” olarak yorumlayıp müdahale eder. Birleşmiş Milletler de Kuzey Kore’nin birliklerini 38. enlemin kuzeyine çekmesi kararını alır. Bu gelişme üzerine savaş “Güney-Kuzey Kore” savaşı olmaktan çıkar, “Komünist Blokla Hür Dünya” arasındaki savaş olur.
Bu sırada asker olan Bayram Yüksel abi, İskenderun’daki birliğinde hizmete devam etmekte er ve erbaşa Kur’an öğretmekle meşguldür. Bayram abi, Kore’ye yollanacak 5 bin 90 askerin arasında olduğunu öğrenince Üstad’dan izin almak için Afyon Emirdağ’ına gelir.
Üstad’ımız kendi Cevşen’ini Bayram abiye verir ve nasihatlerde bulunur: “Hiç korkma, bizler daima inayet-i Rabbaniye altındayız! Cenab-ı Allah, senin yardımcın olsun.” diye dua eder.
Kore’ye giderken Üstad, Japon başkumandanına verilmek üzere kendisine Hutbe-i Şâmiye, Asa’yı Musa ve Mesnevi-i Nuriye gibi kendi kitaplarından birkaç tane teslim eder ve “Japon başkumandanı benim dostumdur. Benden selam söyle ve bu risaleleri kendisine ver.” der.
Bayram ağabey Kore’ye varır varmaz bu kitapları Japonya’ya nasıl götüreceğim diye düşünmeye başlar. Savaş sırasında başından öyle şeyler geçer ki kafasına havan topu düşüp patlamaması gibi… O bunların Üstad’ın, Cevşen’in ve risalelerin kerameti olduğunu düşünür. Erlerin Japonya’ya gitmesi yasaktı, astsubaylar ise 1 hafta Tokyo’da tatil yapıp dönerlerdi. Kore’de yaşanan bazı olaylardan dolayı bölük komutanı, “Ne yapıp edip seni Japonya’ya göndereceğim.” der.
Sonunda Bayram Yüksel Japonya’ya gider. Bir arkadaşı ile taksiye binerler, önceden aldıkları adrese giderler. Türklerin bulunduğu bir camiye gelirler, Abdülvahap ismindeki reislerinin evlerine giderler.
Bayram abi oranın reisine “Üstadımız bu kitapları Japon başkumandanına gönderdi. Kumandan, Üstadımın arkadaşı imiş. 1908’de Üstad İstanbul’da iken, Rusları 1905 yılında mağlup eden Japon kumandanı İstanbul’a gelmiş. İki sefer Üstadla görüşmüş. Ahir zamandaki hadis-i şeriflerin açıklamasını merak ediyormuş. Diğer hocalara sormuşlar, onlar da Hazreti Üstada havale etmişler. Üstad Hazretleri ile ahbap olmuş. Hatta Üstadla zaman zaman haberleşirlermiş.” der.
Abdülvahap da bizi buraya getiren o zattı. Ama maalesef vefat etti dedikten sonra anlatmaya devam eder. “Biz Kazak Türkleriyiz. Japon-Rus harbinden sonra buraya geldik. Bahsettiğimiz komutan bize bu camiyi yaptırdı. Müslümanları çok severdi.” der. “Kitaplar bizde kalsın, biz bu kitapları neşrederiz.” derler. Zaten Bediüzzaman’ı önceden de tanıdıklarını ve sevdiklerini söylerler.
Kaynak: İhsan Atasoy (İhlas ve sadakat abidesi) Bayram Yüksel ve Ali Uçar
Yorumlar (0)