Koca koca dağlar size sesleniyorum, nasıl yerle bir olmadın bu sözler bağrında bir alev olup yanarken?

Gökyüzündeki bulutlar, nasıl tüm gözyaşlarını akıtmadan durabildin bu sözleri duyduğun zaman?

Allah’ın yarattığı şeyler içinde en çok sevdiğim yer sensin. Eğer buranın halkı beni (zorla) çıkarmasaydı, ben kendiliğimden çıkmazdım.” (Heysemi, Mecmau‘z-Zevâid, 3/283)

Kâinatın Efendisi’nin (s.a.v), hicret ederken söylediği sözdü bu.

Hicret kutlu bir seferdir, iman dolu yüreklerin baş koyduğu yolculuktur; Peygamberimiz’in (s.a.v) ve ashabının İslâm devletini kurmak üzere Mekke’den Medine’ye göç etmesidir.

Her şeyini ardında bırakıp “Ne olacak, ne yapacağım?” diye hesaplar yapmadan hicret etmek,

İman edip de hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler, rütbe bakımından Allah katında daha üstündürler. Kurtuluşa erenler de işte onlardır.”(Tevbe/20) ayetine mazhar olmak…

Ya Rabbi ne büyük şeref, ne büyük mükafat!

Bir insanın kalbine Allah ve Rasulü’nün (s.a.v) sevdası düşerse, İslam davası

hayatının merkezine yerleşirse neler yapar, nelerden vazgeçer; tahmin bile edemeyiz.

Bu vazgeçiş, bu hicret; müşriklerin öfkesini daha da arttırmıştı çünkü imandan nasibi olmayan kararmış, taşlaşmış kalplere tüm bu olanlar dünyada bile cehennem azabını yaşatmıştı. Bu davanın önüne geçilemezdi, göklerden gelen bir emir vardı!

Ve vakit hicretin henüz 2. yılıydı.

Tarih, İslâm devletinin Medine’de kurulmasından sonra Müslümanlarla müşrikler arasında meydana gelecek ilk savaşa şahitlik etmeye hazırlanıyordu.

Bedir Savaşı…

Müslümanlar üç yüz beş kişi, müşriklerin sayısı bine yakın…

Bu hâl bize bir şeyleri çağrıştırmalı…

Hicret, Bedir Savaşı tarihin sayfalarında asılıp kalmamalı, defalarca üzerinde düşünüp kendimize dersler çıkarmalıyız.

Hicret, yaşanıp bitmiş bir hadise değildir. Bunu Efendimiz’in (s.a.v) şu hadisinden de anlayabiliriz:

Muhâcir, Allah’ın yasakladığı kötülük ve günahlardan uzaklaşan ve onları terk eden kimsedir.” (Buhârî, İman: 4, Rikak: 26;)

Asrımızda hicret, günahlardan sevaplara; küfürden imana; dalaletten hidayete yelken açmaktır.

Peki nasıl olur bu?

Arkadaşlarınla gittiğin bir ortamda açık açık haram işleniyorsa ve sen sırf Allah rızası için oradan ardına bile bakmadan kalkıyorsan binler müjde sana!

Büyük günahları işlemekten korktuğun kadar küçük günahları işlemekten de korkup “Ey Rabbim sakla beni hem de öyle bir sakla ki nefsim izimi bulamasın.” diyebiliyorsan ve teheccüdde gözyaşların seccadeni ıslatıyorsa meleklerin selamı sana!

Önünde haram geçim yolları pervane olmuşken sen onları görmeyip evine bir lokma  haram girmesin diye helal yoldan rızkını temin etmek için mücadele veriyosan muhacirlerin tebessümü sana!

Bu kutlu yolculukta kimler yoktu ki: Hz. Ebu Bekir (r.a), Hz. Hamza (r.a), Hz. Ömer (r.a)…

Neden bu asrın Ömer’i, Hamza’sı, Rukiye’si sen olmayasın?

Ömer olmak…

Sert mizacın İslam’ın sevdasıyla yanıp kavrulduğu Hz. Ömer (r.a) olmak…

“Resûlullah hicret etmesini isteyince hemen kılıcını kuşanmıştı ve Kâbe’nin avlusuna gitmişti.

Müşrikler orada toplanmış, Müslümanlara yapacakları işkenceleri planlıyorlardı. Hz. Ömer’i karşılarında görünce birden şaşırdılar. Ömer (r.a.), onların şaşkın bakışları altında Kâbe’yi tavaf etti, iki rekât da namaz kıldı. Sonra da müşriklere dönüp:

“İşte, ben gidiyorum.” dedi, “Anasını ağlatmak, karısını dul, çocuklarını yetim bırakmak isteyen varsa çıksın!” (1)

İman bir kalpte yer bulursa kişinin gözü önüne çıkan engelleri görmezdi. Ne diyordu Üstad Bediüzzaman: “İmân hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakikî imânı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imânın kuvvetine göre, hâdisâtın tazyikâtından kurtulabilir..

Bizler hicreti yaşayabiliyoruz muyuz hayatımızda, bu kutlu yolcuların arasında olmak için çaba gösteriyor muyuz?

Hicret ettikten sonra yapılan büyük ve ilk olan savaş var: Bedir

Tıpkı Bedir’deki gibi günümüzde de günahların, küfrün çokluğu seni aldatmasın; zira önemli olan sayıca çok olmak değil Allah’ın kimin tarafında olduğudur. Hem asırlardır bu böyledir:

“Az olduğumuza üzülmeyeceğiz!

Çünkü, keyfiyeten az değiliz. Kâinat kuruldu kurulalı bu, böyledir.

Cemâdat fazla, nebatat az. Nebatat fazla, hayvanat az.

Hayvanat fazla, insanlar az; kâfirler fazla, Müslümanlar az.

Amiler fazla, veliler az; veliler fazla, asfiyalar az.

Asfiyalar fazla, enbiyalar az.” (Ceylan Çalışkan)

Asrımızda hicret ettikçe senin Bedir’in bitmeyecektir! Belki de hicretinin ilk günlerinde, ilk yıllarında başlayacak senin Bedir’in, tıpkı Mekke’den Medine’ye hicret edince 2. yılda Bedir Savaşı’nın yaşanması gibi…

Bu savaş kimi zaman cep telefonun olacak kimi zaman sosyal medya hesabın…

Günah her yerden seni sıkıştıracak, sağanak sağanak üstüne yağacak; sen bakacaksın hâline ki güçsüzsün, tutunacak dalın yok…

İşte o anda bir ayet yetişecek imdadına:

“Andolsun, siz son derece güçsüz iken Allah size Bedir’de yardım etmişti. O hâlde Allah’a karşı gelmekten sakının ki şükretmiş olasınız.” (Al-i İmran/123)

Ey insanlık için çıkarılan en hayırlı topluluk olan İslam ümmeti!

Ne duruyoruz; hicret edelim hidayetin yollarına, kaçalım günahlardan…

Kazanalım Bedir’imizi…

Kaynakça:

(1) http://www.sahabelerinhayati.com/2015/06/23/hz-omer-r-a/