Zaman; kolay tarif edilemeyen, üzerinde çeşitli yorumlar yapılan, çeşitli suallere cevap olan hatta felsefecilerin “Dünyada en uzun ve en kısa olan, en yavaş ve en hızlı hareket eden, yekpare olan veya parçalara bölünebilen, hem hiç alaka duyulmayan ve hem de üzüntü verebilen, o olmayınca hiçbir şey yapılamayan nedir?” sorusuna cevap olarak verilen bir kavramdır.

Sebebi de “Çünkü ondan daha uzun, ondan daha kısa bir şey yoktur. Bütün yapmak istediklerimizi içinde kaybedecek kadar kısadır, bekleyenler için en yavaş geçendir. Haz alarak yaşadığımız anlar için en çabuk yok olandır. Yekparedir ama sonsuzluğa doğru küçük parçalara bölünerek yayılır. İnsanlar ona karşı ilgisizdirler ama onu kaybedince çok üzülürler. Onsuz hiçbir iş yapılamaz.” şeklinde izah edilmiştir.

İngiltere başbakanlarından Churchill’in yurt dışı seyahatlerinde o gitmeden önce okuyacağı kitaplar, kalacağı odaya yerleştirilir, oda çalışma odası hâline getirilir. Bu alışkanlığı ile altı ciltlik İkinci Dünya Harbi Tarihi’ni yazdığı ve bununla da Nobel ödülünü kazandığı bilinmektedir.

“Bir insanın kültür seviyesini öğrenmek istiyorsanız boş zamanlarında ne yaptığını sorun.” diyen Churchill’in

“Mazinin tartışmasını yapmayı pek sevmem zira zamanımı bu tür tartışmalarla geçirecek olursam istikbali kaybederim.” sözü çok düşündürücüdür. Amerikalı yazar Marjorie Holmes dört çocuk annesidir. Yüzlerce makale ve on yedi kitap yazmıştır. Bunu nasıl başardığını iki kelimeyle açıklar: “Disiplinliyim ve planlıyım.” der ve ilave eder,

“Heveslerime karşı koymayı ve zamanımı tanzim etmeyi erkenden öğrendim.” Bayan Holmes, her gün ayırdığı iki saatlik zamanı, belli bir hedef için planlı şekilde kullanarak verimli bir çalışma hâline getirmiştir. Batı dünyasında boş vakit kavramı yoktur. Burada serbest zaman anlayışı vardır. Avrupalı bir yazar: “Eşimin sofra hazırladığı zamanlarda tuttuğum notlar, yazdığım yazılarla bir kitap meydana getirdim.” İngilizlerin “Erken yatıp erken kalkmak insanı akıl ve sıhhatli eder.” sözü meşhurdur. Allah Teala Kur’an-ı Kerim’de zamanın geçmesini “Devenin memesinden çıkan sütün yeniden aynı memeye döndürülmesindeki zorluğa” benzetmektedir. Dinimizdeki farz, vacip, nafile ibadetler zamana göre planlanmış olup her birinin zaman içinde belli bir yeri vardır. İslam, merkezine zamanı alan bir medeniyetin sahibidir. İslam’da her şey zaman önceliklidir. İbadetlerde de günlük hayatta da bu böyledir. İslam’da ibadet gün ve saatleri, iş ve mesai vakitleri zaman öncelikli olarak programlanmaktadır. Namazda zamandır asıl olan. Namazın vakti girmeden namaza ait mekânın bir esprisi yoktur. Çünkü vakit girince namaz her yerde kılınabilir. Oruç vakit öncelikli, yılın belli bir ayına münhasır ve zaman dilimleriyle belirlenmiş, imsak ile iftar vakitleri arasında bir ibadettir. Kur’an-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde insanın bütün ömür dakikalarından hatta saniyelerinden hesaba çekileceği; verilen hayat sermayesini ne yolda, nasıl harcadığının sorulacağı açık ifadelerle beyan edilmiştir.

*Kalbimizde olan şeyleri açıklasak da gizlesek de Allah’ın bizi onunla hesaba çekeceğini (Bakara-284)

*Yapılan iş, hayır veya şer, zerre kadar az bile olsa muhasebe dışı bırakılmayacağını (Zilzal- 6-8)

*Birinci pişmanlık ölüm anındaki pişmanlıktır. O esnada insanoğlu: “Ah birazcık mühlet verilse, ecelim biraz tehir edilse, bozuk işlerimi düzeltiversem, salih amel işlesem.” diye temenni eder. Ancak Cenab-ı Hak “Ecel geldiği zaman hiçbir saat takdim, tehir olunmayacağını” beyan buyuruyor. (Yunus-49)

Sarf ettiğiniz enerji ile elde edilen verim arasında büyük açık oluşmuştur. Ve bu durumun da farkında değilsinizdir. Dahası zamanımızın bereketi alınmıştır.

Her nimet “Şükredildiğinde artırılır.” Allah’ın iki ismidir: “Gabıd: daraltan” ve “Basit: genişleten”. Zamanınızı da daraltır ve genişletir. Zamanın hakkını veren insanların küçük bir ömre kocaman şeyler sığdırdığını hayretle görürsünüz. Bunun sırrı işte burada yatmaktadır. Mümin zamana ait olan değil zamana sahip olandır. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) “Boş duracak, boş işlerle uğraşacak zaman değildir. Allah Teala’nın bir kulunu sevmemesinin alameti, o kulun ne dünyaya ne ahirete hiç faydası olmayan işlerle uğraşmasıdır.” buyuruyor. Gençler ve daima genç kalanlar, BOŞ ZAMAN diye bir şeyimiz yok. Bu ümmetin herhangi bir üyesi özellikle de bu ümmetin genç üyesi sürekli kendi toplumunu daha iyi yapmak için çalışır. BOŞ ZAMANIMIZ YOK. 8 saat boyunca video oyunu oynayacak kadar vaktimiz yok. Bulunduğumuz ortamlarda gereğinden fazla amaçsızca boş geçirecek vaktimiz yok. Daha önemli şeyleri yapmak için zamanımız var. İslam ile şereflenmiş gençleriz. Kendimizi yüksek standartlarda tutmamız gerek. Aşağısı bizi kesmez. (Kesmemeli.) Sırf bir ağabey veya bir ablanız size anlatıyor diye değil, bir hoca size anlatıyor diye değil anneanne, babaanne anlatıyor diye değil iman ettiğimiz “La ilahe illallah” kelimesi bize anlatmalı, harekete geçirmeli. Tebliğ çeşitleri sadece broşür, web site ya da videolardan ibaret değil. İslam’a gerçek davet “Müslüman bir karakter”dir. Lisan-ı hâl ile İslam’ın davetçisi olabilmek mesele. “Bir yılın kıymetini anlayabilmek için sınıfta kalan bir öğrenciye sorun. Bir ayın kıymetini anlayabilmek için prematüre bir bebeği dünyaya getiren anneye sorun. Bir haftanın kıymetini anlayabilmek için haftalık dergi editörüne sorun. Bir dakikanın kıymetini anlayabilmek için treni henüz kaçırmış bir kişiye soru. Bir saniyenin kıymetini anlayabilmek için kazayı kıl payı atlatmış bir kişiye sorun. Bir milisaniyenin kıymetini anlayabilmek için olimpiyatlarda gümüş madalya kazanan sporcuya sorun.”

“Uğraş, didin, düşün, ara, bul, koş, atı, çağır. Durmak zamanı geçti, çalışmak zamanıdır.”