Yıllar boyunca İslamiyet’in üstünden oynanmış türlü türlü oyunlar var. Oynanan oyunlar İslam düşmanı olan bir kısım zındık komitesi tarafından içeriden ve dışarıdan desteklenmekte. Bu türlü oyunların en büyük sebebi savaşlarla yıkılmayan iman sahibi olan bir milleti manevi algı operasyonları ile yıkmak. Son zamanlarda bu operasyonlarına bir yenisi eklenmiş durumda. “Hadislere gerek yoktur.” düşüncesi ile yeni bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Bilirsiniz bir sarayın surları çok güçlü ise onu yıkmak çok zordur. Savaştaki düşman ise bu sarayın surlarının yıkılmayacağını bildiği için bu sarayın surlarına delikler açıp saraya öyle saldırmayı hedeflerler. İşte İslamiyet’in 1400 yıldır yıkılmayan dimdik bir saray olduğunu bilen İslam düşmanları İslamiyet’i yıkmak yani saraya girebilmek için fark ettirmeden delikler açmaya çalışıp kaleye gizlice girmeye çalışmaktadırlar.
Öncelikle meseleye girmeden şunları bilmek lazım: Hadis İnkârcılığı son 10 senedir ortaya çıkmış ve yaygınlaşmış bir inkâr türüdür. Bizim savunduğumuz hadisler güvenilir hadis kitaplarında yazan (Buhari – Müslim) gibi hayatını bu hadislere ayıran insanların kitaplarında topladığı hadislerdir. Benim burada hadisleri kabul etmeyenlere birkaç beyanım olacak:
Her asırda belli bazı kimseler çok büyük âlimler çıkmıştır, Bu âlimler çok dürüst, yalana asla tenezzül etmeyen, Allah’tan çok korkan kişiler olarak tanınırlar. Ve toplumun bu kabulü yüzde yüze yakın bir oranda isabetli olur. Mesela: Dört mezhep imamları, Abdülkadir Geylanî, Şah-ı Nakşibend gibi zatlar hem kendi asırlarında hem de daha sonraki sırlarda çok büyük, salih, takvalı kimseler olarak bilinmiş ve bu kanaati yanlış çıkaran hiçbir davranışları da olmamıştır. Bunun yanında İmam Gazali, İmam Rabbani, Gavs-ı Sani ve Bediüzzaman Said Nursi ve benzeri büyük insanların, bilerek Hz. Peygambere iftira edebileceklerine ihtimal varken bu iftiraları atmayıp, onun sünneti seniyesine yapışıp onun sözlerini savunması ve Peygamber Efendimiz’in yürüdüğü yoldan yürümeleri ile ondan gelen hadisleri söylemeleri ile peygamberin söylemediği sözleri söyleyerek Efendimiz’e iftira atma yanlışına mı düştüler? Ve bir de bu hadisleri toplayan âlimler acaba, hayatlarının şahadetiyle Allah’tan çok korkan, çok ibadet eden, bunun yanında Hz. Peygamberin sözlerinin sarrafı olmuş hadis âlimlerinin bilerek Allah elçisine iftira etmeleri veya kötü olduklarını bildikleri hâlde bazı ravilere torpil geçmeleri, iyi olduklarını söylemeleri mümkün olabilir mi?
Burada değineceğim bir şey daha: Hadis inkârcılarının en yaygın sözlerinden bir tanesi “Ben aklıma ters düşen hadisleri kabul etmem.”dir. Burada aslında bunu söyleyenin kendisinin zekâsını herkesten üstün gördüğünü anlayabiliriz. Her şeyin en iyisini ben bilirim demekle bir farkı yoktur. Burada ek olarak şunları bilmek lazım: Bir hadisin tam manası ile anlamamız için öncelikle nerede söylenmiş, kime söylenmiş ne makamda söylenmiş gibi ukteleri göz ardı edemeyiz, ilk başta akıldan uzak görülen bazı hadisler bu saydığımız kaideler etrafında incelenirse çok farklı anlamlar çıkacaktır.
Mesela: Peygamber Efendimiz bir hadisinde
“Dünya öküz ve balık üstündedir.”
demiştir. Tipik bir hadis inkârcısı bu hadisi aklına ters diye kabul etmez.
“Yıl 21. yy her şey açıklandı ne öküzü ne balığı?” derler. Fakat hadisi inkâr etmemiz için derinlemesine incelememiz lazım. Yukarıda saydığımız gibi ukteler çerçevesinde hadisi biraz açacak olursak:
14. yy’da Peygamber Efendimiz zamanında en önemli geçim kaynakları çiftçilik ve avcılıktı. Bu kaynakların önemi günümüzde de devam etmektedir. Peygamber Efendimiz çiftçilik öküz hayvanın üstünden yapıldığı, avcılığın da daha yaygın olarak balık hayvanın üstünden yapıldığı için yukarıdaki hadiste bu geçim kaynaklarının önemine parmak basmış ve insanların geçim kaynağı olan bu kaynakları çok beliğ bir tarzda ifade etmiştir.
Bu mevzuda şunu unutmamak gerekir: Peygamber Efendimiz hadislerinin bazılarında söz sanatları kullanmıştır. Karşımdaki kişiye “Aslan gibi adamsın.” dediğim zaman aslında aslan olmadığı aslında burada anlatmak istediğimin güçlü kuvvetli biri olduğunu anlarsınız. Peygamber Efendimiz’in sözleri de böyle yüksek sanatlı olduğu için basit manasına takılmamalı derinlemesine incelenmelidir, zira Kur’an’ın indiği bir peygamberin sözleri elbette basit olmamalıdır.,
Bir konuya daha değinecek olursak, hadisleri kabul etmeyenlerin dilinden düşürmediği bir söz var: “Kur’an bize yetmez mi?”
Burada bu söylem aslında çok cazip bir kandırma yöntemidir. Psikolojik baskı altında kalan kişi elbette evet hadislere gerek yok der. Bize Kur’an yeter der fakat burada şunu gözden kaçırmamak gerekir Kur’an-ı Kerim’de sakın peygamberin sünnetlerine uymayın, onun sözlerine inanmayın, yaptıklarını sakın yapmayın diye bir şey geçmiyor. Bunun tam tersine peygambere sarılın onun dediğini yapın der. Hadisleri kabul etmeyenler sanki Kuran’ı okurken bazı ayetleri okumamışlar gibi.
“Peygamber size her ne getirirse onu alın, sizi neden menederse ondan da sakının.” (Haşr, 59/7)
“Kim Resûlullah’a itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisâ, 4/80)
“De ki, Allah’a ve resulüne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse, elbette Allah küfre girenleri sevmez.” ( l-i İmran, 3/ 32)
“De ki, Eğer Allah’ı seviyorsanız bana ittiba edin; tâ ki Allah da sizi sevsin.” ( l-i İmran, 3/ 31)
“Ey iman edenler! Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin. Kur’ân’ı ve Resûlullah’ın öğütlerini işitip durduğunuz hâlde ondan yüz çevirmeyin!” (Enfâl, 8/20)
“Kim Allah’a ve Peygamber’e itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle ve salihlerle birliktedir. İşte bunlar ne güzel arkadaştır!” ( Nisâ, 4/69)
“Allah ve Resûlü, herhangi bir meselede hüküm bildirdikten sonra, artık inanmış bir erkek ve kadının, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resûlü’ne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab,33/36)
“Hayır, hayır! Senin Rabbin hakkı için, onlar aralarında ihtilaf ettikleri meselelerde seni hakem kabul edip sonra da verdiğin hükümden ötürü içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın sana tam bir teslimiyetle bağlanmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisâ, 4/65)
Cenab-ı Hak, bu ayet-i kerimelerde Resulünü hiç nazara vermeden, doğrudan “Benim emirlerime uyun, yasaklarımdan sakının. Bana itaat edin…” diyebilirdi. Bunun yerine, bu gibi ifadelerin ihtiyar edilmesi, Allah’a itaatin peygambere uymaksızın mümkün olamayacağı içindir ve Allah (cc) yüksek belagatli Kuran’ı en iyi anlayan Peygamber Efendimiz olduğu için nazarları onun sünnetine ve sözlerine vermektedir. Burada bizlere düşen onun sözlerine ve sünnetine yapışmaktır.
Burada yazıyı okuyan kardeşim bilirsiniz genelde bu fikri savunanların Kur’an’dan kendi fikrine uygun ayetleri kesip bizlere sunarlar. Mesela:
“Kendilerine okunan bu kitabı sana göndermiş olmamız onlara yetmiyor mu?”
Burada ayeti anlamadan önce; ayetin öncesinde ne söylenmiş, sonrasında ne söylenmiş bunları bilmeli ayeti konu bütünlüğüne göre yorumlamalıyız. Yoksa bir ayet kesip ayeti böyle ele alamayız. Fakat ayetin öncesinde “Onlar hâlâ ‘Rabbinden ona bazı mucizeler indirilmeli değil miydi?’ diyorlar. De ki: ‘Mucizeler yalnız Allah’ın katındadır, ben sadece bir uyarıcıyım.’ Kendilerine okunan bu kitabı sana göndermiş olmamız onlara yetmiyor mu? Elbette inanan bir topluluk için onda rahmet ve ibret vardır.” (Ankebut, 29/50-51)
Ayetin öncesinde de anlatıldığı gibi bu ayet Peygamber Efendimiz’den mucize isteyen inanmayanlara ithafen inmiştir. Ayette Kur’an-ı Kerim’in bir belagat mucizesi olduğunu tek başına mucize olarak Kur’an’ın yetebileceği anlatılmaktadır. İnanmak için Kur’an’ın yettiğini anlatıyor. Haşa sünnete gerek yok gibi bir mana verilmemelidir.
Evet savundukları fikirleri ve bu fikirlerin dayandığı düşüncelerin aslında mantıklı bir düşünce olmadığını anlamışsınızdır. Tabii ki de her zaman bir imtihan olacaktır. Çünkü:
“Bu dünya bir meydan-ı tecrübe ve imtihandır ve dar-ı teklif ve mücahededir. İmtihan ve teklif, iktiza ederler ki, hakikatler perdeli kalıp, ta müsabaka ve mücahede ile Ebu Bekir’ler âlâ-yı illiyyîne çıksınlar ve Ebu Cehil’ler esfel-i sâfilîne girsinler.” (Sözler/14. Sözün Zeyli)
Biz de Ebubekir olmaya bakalım Ebu Cehil olmaya değil. İnkâr edenlerden değil iman edenlerden olalım. Kur’an-ı Kerim’e ve Peygamber Efendimiz’in sünnet-i seniyesine sıkıca sarılalım. İnşâAllah biz sağlam temeller üzere durduğumuz sürece Peygamber Efendimiz’e sevgimizi yıkamazlar, Kuran’ın aydınlattığı yoldan bizleri alamazlar. Biliyoruz ki Allah nurunu tamamlayacaktır. Kafirler istemese bile..
Selametle..
Yorumlar (0)