İçindeki yaramaz, yaygaracı, kavgacı sese..
Ona biraz büyümesini söyle.
Duyarsızlık ya da umarsızlık değil kastettiğim
Ama üstüne elzem olmayan ve fuzuli surette karıştığın, karıştırdığın çok şey var.
Her şey bir yana,
Bu işlerde haksızca itiraz oklarını yönelttiğin bir taraf var ve o tarafta asla sen yoksun.
Sana bir itiraz gelirse hemen kendini savunup âdeta bir ilah gibi kusursuzmuşçasına kendini temize çıkarmayı biliyorsun.
Peki her başa gelen şeyde neden Allah’a suç atıyorsun?
Hâlbuki insan kendi eliyle yaptıkları ve özgür iradesiyle -sonunda ne olacağını haber verilmesine rağmen- seçtikleri yüzünden pişman oluyor.
Bütün iyilikler, güzellikler, nimetler doğrudan Allah’tan olduğu hâlde,
Sebebi, gerekli kılıp vicdanı yönlendireni, güzel gösterip teşvik edeni O olduğu hâlde,
insan bir nimete erişmekte muvaffakiyet ihsan edildiğinde şükretmek yerinde; övünüyor.
Ve Allah RahmanürRahim olduğu hâlde,
her işinde yalnız bir değil binbir hikmet gözeten Hakîm olduğu hâlde,
Neyin iyi neyin kötü olduğunu neticeleri ve ihtimalleriyle en iyi bilen Alîm olduğu hâlde,
Her türlü kusurdan münezzeh olacak kadar Cemil-i Zülkemal olduğu hâlde;
Neden bütün suçları toplayıp Allah’ın üstüne atıyorsun?
Aklıma bir ayet geliyor durmadan:
“De ki: ‘Şüphesiz, Allah çirkin işleri emretmez. Siz bilmediğiniz şeyleri Allah’ın üzerine mi atıyorsunuz?’” (1)
Kul sınandığı zaman belli olurmuş.
Kula yakışan hadisat karşısında sakin, vakur, tevekkülvari duruştur; İbrahim peygamber gibi. Elinden gelen varsa yapar, yoksa Allah’ın rahmetinden ve hikmetinden şüphe etmez. Sabır ya da şükür, hangisi nasibiyse onun hakkını verir. “Küre-i arz bomba olup patlasa ihtimaldir ki onu korkutmaz.” (2) der Bediüzzaman, hatta “Belki hârika bir kudret-i Samedaniyeyi, lezzetli bir hayret ile seyredecek.” (2) diye anlatır o kulun hâlini.
Çünkü imanın hakkını veren bilir ki Allah sebeplere değil sebepler Allah’a musahhardır.
Bu yüzdendir İbrahim’in etrafını saran ateşin “Ey ateş! Serin ve selametli ol.” (3) emrine teslim oluşu.
Yola yolu bilen rehberlik eder,
Allah’ı tanımayan yolunu nereden göstersin?
Sendeki o kavgacı nefis ise şeytanı her daim dinler. “Şeytan ise senin ve baban Âdem’in düşmanıdır”, der Abdülkadir Geylani ve devam eder “Aranızda böyle ezeli bir düşmanlık varken nasıl ona ısınabilir ve söylediğini kabul edebilirsin? Kendini asla ondan güvende hissetme. Çünkü o babanı ve anneni öldürendir. Fırsatını bulursa seni de öldürecektir.”
Ve bir öğüt daha ekler:
“Neyi düşünüyorsan senin kaygın odur.
Öyleyse sen Rabbini ve Onun nezdindekileri düşün.”
Velhasıl,
Abdurrahim Karakoç’un dediği gibi:
“Yat kurban ol İsmail’ce
Bıçak senden incinmesin.”

 

Dipnot:

  • Kur’an-ı Kerim, A’râf Sûresi, 28
  • Risale-i Nur, Sözler, Üçüncü Söz
  • Kur’an-ı Kerim, Enbiya Sûresi, 69