UYARI!: Kısa zamanda birkaç küçük kardeşim bana “İntihar etmek istiyorum artık!” lafıyla geldi.

-Hayatın ağır yüküne katlanamayıp intihara birkaç kez teşebbüs eden,

-Dinine bağlı olup haram sevdasına bir türlü karşı koyamayıp kendini kurtaramadığı için daha fazla günaha girmemek düşüncesiyle ölümü isteyen,

-Diniyle dünyası arasında kalıp dünyaya mecbur(!) bırakıldığını hisseden

bu birbirinden farklı 3 kardeşim gibi düşünen ve derdi olan varsa onlara bu yazıyı okutun. Konuşmayı bozmadan sadece bir iki kısım çıkardım ve 3 konuşmayı birleştirdim. Kız kardeşlerimle bir öz ablası olarak konuştuğum için ve samimiyeti muhafaza için yazıdan sevgi sözcüklerini de çıkarmadım. İki kısımdan oluşuyor. İkinci kısım “Haram sevdadan kurtulma taktikleri”.

Ve şimdi artık dertli kardeşim, seninle baş başayız.

 

1.KISIM: 

Eğer ki bu dünya ebedi olsaydı, eğer ki her vakit ayrılık rüzgarları esmeseydi, eğer ki bu dünyanın her şeyi dağılıp bozulmaya mahkum olmasaydı, eğer ki bu dünya fâni olduğu gibi dertleri de fâni olmasaydı, diyecektim ki sana: Haklısın.

Ama bir gün ölüm gözlerimizi açıp da bizi bu derin uykudan uyandırdığı zaman, yıllarını tükettiğin hayatın 2 saniyelik bir rüya gibi olduğunu hissedeceksin. Bu rüya bir kumar. Hayal etsene bir, sen bu masada ahiretini bırakmışsın ve sana demişler ki “Kaybettin.” Bu acının tarifi yok. Bu sınıfta kalışın sene tekrarı yok. İşte, Resûlullah(asm)’ın dediği kadardı her şey: “Allahım! Gerçek hayat sadece ahiret hayatıdır…” Zor, zor olacak ki adı imtihan olsun. Ama demiyor mu Rabbin “Her zorlukla beraber bir kolaylık vardır.” diye. Sadece şu anda tabî tutulduğun imtihanın sırrını görmelisin. Bu imtihan senin Rabbin’e sadakatinin imtihanı. İbrahim Peygamber (a.s) bu imtihana tutulduğunda her kapıyı suratına çarptı kavmi, tek başına hiçbir şeysiz bıraktılar ama o boyun eğmedi ve “Benim dostum ancak Allah’tır.” dedi. Eğer dostun Allah ise her şey sana dost yüzünü gösterir. Ateş bile.

Bu bir fırtına. Korkutuyor seni gök gürültüleri. Ama dön de bir bak, bu fırtınanın annesi bir rahmet denizi. Boşuna değil hiçbir imtihan. Bu kul olmanın imtihanı. Dert olmadan kul olunmaz. Dert olacak ki seni dünyaya küstürsün, duaya koştursun. Dert olacak ki seni Rabbinle dertleştirip Rabbini sana sırdaş etsin. Dert olacak ki bu dünya zindanı cennete yol olsun. Ama sen fotoğrafın sadece bir pikseline bakıp ümitsizliğe düşüyorsun. Cenab-ı Hakk ise bütün fotoğrafı görüyor ve sana öyle rahmet ediyor. Sen sadece şimdiye bakıp karar veriyorsun. Oysa Allah geçmiş geleceğe birden hükmediyor. Zannediyorsun ki başka çare yok. Hayır asla, senin ol deyince bütün olmazları olduran bir Rabbin var. Bütün kapıları suratına çarpsalar, o başka bir kapıyı sana açar ve sen içeri girip diğer bütün kapıları da içeriden açarsın. Yeter ki vazgeçme ve asla boyun eğme Rabbinden başka hiçbir şeye, hiçbir kimseye. Çünkü boyun eğdiğin hiçbir şey, hiçbir kimse senin başından ölümü savamaz. Yarın mahşer gününde Allah’ın huzurunda seni savunmaz. Dünya için ahiretten vazgeçilmez. Değmez… 

“Ne yapacağım?” diyorsun. Rabbinle dertleş, sabredip O’nun göndereceği yardımı bekle. Emin ol, o yardım ha geldi ha gelecek. Sadece sabret. Ve Rabbin’e dayan. Unutma, Rabbin’den başka sırtını dayadığın her şey çürük bir direk. O çürük direkler devrilecek. Ve sen sırt üstü bir kabre düşeceksin. Kabirde ise sana yardım edebilecek Allah’tan başka hiç kimseyi bulamayacaksın. Sen şimdi O’nun emrini kırma ki o gün geldiğinde O da kabrini genişletip cennet bahçelerinden bir bahçe yapsın. Eğer Allah yanındaysa senden daha güçlüsü yok, dik dur ve boyun eğme. Hiçbir dert belini bükemez korkma. Allah’tan daha zengin kimse olmadığı gibi O’ndan daha cömerdi de yok. O sana yeter.

Yusuf Peygamber’in (a.s) kıssası için bizzat Cenâb-ı Hakk diyor “ahsen’ül-kasas (kıssaların en güzeli)” diye. Sen acele ediyorsun. Duam kabul olmadı, yardım gelmedi, istedim olmadı gibi şeyler söyleyerek acele ediyorsun. Pişmeden yanmak istiyorsun.

Bir daha intihar lafı aklına gelirse hemen şunu fark et: Şeytan seni köşeye sıkıştırmaya çalışıyor. Ve şeytanın en büyük aleti, en çok kullandığı kıskaç “ümitsizlik”tir. Ümitsizlik ise İslâm’da HARAMDIR.

 

2.KISIM:

Şimdi adım adım gidelim.

Ablam, inşâAllah bu süreci atlatabilmen için sana dediklerimi yapman gerek:

– O çocuğu her yerden engelle sosyal medyadan.

– Anladığım kadarıyla sosyal medya dışında da bizzat görüşebileceğin kadar yakınında ve zor birisi. Yapman gereken şey ondan kaçabildiğin kadar kaçmak. “Gözden ırak olan gönülden de ırak olur.” sözü haram sevdalarda dosdoğrudur bitanem, bu aslında Allah’ın rahmetidir de. Onu görmemek için elinden geleni yap, yüz yüze kalmak zorunda bile kalsan gözünü yum ve canın çıksa da açmamaya azmet. Hazreti Bilal’in üstüne kızgın çölde ağır kayaları koyup “Kaç tanrın var söyle! Putları kabul et!” diye işkence ederken “Ehad.. Ehad..”

yani “TEK BİR TANE” deyişi gibi azmet ablam.

Güç ve kuvvet ancak Allah’ındır, LA HAVLE VE LA KUVVETE İLLA BİLLAH unutma. Sen Rabbin’e samimi olursan ve her defasında ne olursa olsun yine O’na kaçarsan, O’nun rahmetinden ve şefkatinden ümidini kesmezsen; O sana ihtiyacın olan kuvveti verecektir ve seni sana bırakmayacaktır. Nefsine muhalefet et ve karşı koy!!!

Bak ablam, taviz tavizi doğurur biliyor musun? Dedin ki “Ona çok yakınlaştım.” Ona çok yakınlaşma anına kadar önce bir taviz verdin, sonra bir tane daha derken peş peşe tavizler vermekten kendini alamadın, bataklığa kapıldığında o seni daha da aşağı çekti ve sen çırpınsan da kurtulamadın.

Ama bir sır var:

TAKVA DA TAKVAYI DOĞURUR!

Sen mesela gözünü bir yumdun ve azmettin, firavuna yenilmeyip kızgın kazana atılmayı tercih eden kadın gibi.

Ve kaçtın hemen oradan.

  1. seferde bu sana daha kolay olacak.
  2. de daha da kolaylaşacak.

Gerekirse onun da sana ulaşmak istemesinin yollarını kapat hatta gerekirse ona sözü geçer bir büyüğe onun seni rahatsız ettiğini söyle ablam, gözünü karart Allah için ve asla korkma. Allah için bir iş yapmaya karar verdin mi artık hiç kimseden korkma ve çekinme.

Ablam senin tek ilahın var: ALLAH!

O’ndan başkasından korkmayacaksın

O’ndan başkasından çekinmeyeceksin.

O’NDAN BAŞKA HİÇ KİMSEYE MECBUR VE MUHTAÇ DEĞİLSİN!

Senin tek bir ilahın var.

Seni yaratıp sana doğruyu gösteren O’dur.

Sana yediren ve içiren O’dur.

Hastalandığında da sana O şifa verir.

O senin hesap gününde hatalarını bağışlayacağını umduğundur…

Allah sana yeter ablam…

Sana Yusuf Aleyhisselâm’ın kıssası için Allah’ın en güzel kıssa dediğini anlattım ya hani. İffetiyle tanıdığın Yusuf Peygamber (a.s)

Ona edepsiz şeyler teklif edildiğinde Allah’a diyor ki: “Rabbim, zindan bana bunların beni çağırdığı şeyden daha sevimlidir.”

Ateşe atılmak bile daha sevimliydi İbrahim Peygamber’e (a.s) de mesela.

Zindanlarda senelerce kaldıktan sonra Allah Yusuf Peygamber’i (a.s) en sonunda oradan çıkarır, Mısır’a koskoca aziz eder, babasına ailesine kavuşturur yani hayatında her şeyi yoluna koyar ve en güzel hâle getirir. Tam o anda Yusuf Peygamber’in (a.s) ettiği duayı biliyor musun?

“Rabbim! Gerçekten bana mülk verdin ve bana sözlerin yorumunu öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada ve ahirette sen benim velimsin. Benim canımı Müslüman olarak al ve beni iyilere kat.” (Yûsuf Sûresi 101)

Tam o en tatlı anında Allah’tan ölümünü istiyor.

Burada bize Rabbimiz bu kıssayı anlatarak öğretiyor ki:

“Kabrin arkası için çalışınız; hakikî saadet ve lezzet ondadır.” (Risale-i Nur, Mektubat, 23. Mektub)

 

– Her gün en az 10 sayfa Risale okuyacaksın ve @kopgit’e katılacaksın Instagram’dan anlaştık mı?

– Bu süreçte senden sahabe hayatlarını anlatan kitaplardan okumanı istiyorum, onlar sana arkadaşlık ediyor gibi hissedip sanki Asr-ı Saadet’te yaşıyormuşsun gibi hissedeceksin inşâAllah…

– Unutma asla; her durumda şifan, yol göstericin, rahmet vesilen, kurtuluş yolun RESULULLAH aleyhissalâtü vesselâmdır.

O’nun (asm) sünnetlerine sarıl ve özellikle bol bol O’nun (asm) dualarından et.

– Ablam şeytanın seni ümitsizlik tuzağına düşürmesine izin verme. O tuzak çok tehlikelidir, çok sinsidir. Dikkat et sana hâl dilinle Allah’ın rahmetini inkâr ettirmesin!!!

Bin kere de tövbeni bozsan kime gideceksin? Başka gidilecek kapı mı var? Ne yaparsan yap sen O’NUN KULUSUN, senin sahibin de efendin de O, Allah. Efendisinden kaçmış bir köle bile olsan Efendin’e sığın. Anneciğinin tokadından korkup sonra yine ağlayarak onu sinesine koşup sarılan minik bir çocuk gibi. Affetmez deme. Affederim diyor, deniz köpüğü kadar günahla da gelsen bana, ben de seni deniz köpüğü kadar mağfiretle karşılarım diyor. Asla vazgeçmeyeceksin. Şeytanla nefsin bir olup yollarına mayınlar döşeseler de seni kan revan içinde de bıraksalar sen her defasında Rabbine koşmaktan vazgeçmeyeceksin. Affetmez demeyeceksin. Sadece “Affet…” diyeceksin. Affetmese bile senin O’ndan başka gidecek hiçbir yerin yok, sen affetmeyeceğini bilseydin bile yine her defasında O’na gidecektin. Ama bilmiyorsun ve Allah diyor ki can boğaza gelmedikçe edilen samimi tövbeleri kabul ederim. Sen O’nun sonsuz rahmetine güven ve asla şüphe etme.

Bediüzzaman Üstadım der ki acz ve fakr Cenab-ı Hakk’ın katında çok makbul bir şefaatçidir. Bak bebeklere, en güçlü insanları bile peşinde koşturur, bak elma kurduna ne kadar aciz bir hayvancıktır ama Cenab-ı Hakk onu ta rızkının içine koyuvermiş.

Sen sonsuz aczini Allah’a karşı hissedip O’nun sonsuz kudretine dayanacaksın. Sen sonsuz fakrını Allah’a karşı hissedip O’nun sonsuz şefkatine sığınacaksın ve O’ndan isteyeceksin. İşte, kulluk da budur.