Uyarı: Bu yazı çok çok ciddi konular içermektedir. Bu ciddiyete dayanamayacak olanlar lütfen ona göre hareket etsinler. 😇
Ben dayanırım okuyabilirim diyenlere de iyi okumalar…✨

“World Health Organisation”un bir araştırmasına göre Almanya’da 15 yaşındaki kızların %33, erkeklerin ise %22’si cinsi münasebette bulunmuş. Volksgezondheid’in ve “Youth Advocates”in araştırmasına göre 15-17 yaş arası Hollandalı kızların %41’i, erkeklerin %38’i cinsi münasebette bulunmuş. Avrupa’nın en yüksek oranı ise İngiltere’de. 15 yaşındakilerin yaklaşık %38’i cinsi münasebette bulunmuş. Tabi Avrupa’da bu İngiltere olabilir ama dünya çapında ise Amerika’nın oranı bundan daha da yüksek..

2013’te “American Youth Risk Behavior Surveillance” tarafından yapılan bir araştırmaya göre Amerika’da orta okul ve lise öğrencilerinin  %47’si cinsel alanda aktifler. Yani gayet aktif bir cinsel hayatları var.
Şimdi belki içinden düşünüyorsundur: “Ee ne olmuş yani, sen Müslümansın onlar değil. Birbirlerini seviyorlardır, istediklerini de yaparlar. Ne var bunda?”
O zaman şunu ilave etmek istiyorum; bu gençlerin %34’ü sevgilisi olmadığını hatta henüz o gün tanıştığı ve özünü sözünü bilmediği bir kişi ile olduğunu belirtti. Bu olayın İngilizce terimi ise  “one night stand”dir. Ve bu “one night stand”in hiçbir değeri yok ilgili kişilerin gözünde.
Şimdi de dersin muhtemelen: “Olabilir yani. Değeri olmasa bile aklı başında insanlar. Sana ne?”
Araştırmaya göre son 3 ayda cinsi münasebette bulunmuş olanların %22’si alkol veya uyuşturucu maddenin etkisi altında olduğunu belirtti.


Üstelik gençlerin %5,6’sı daha 13 yaşına gelmeden “ilk cinsi münasebetini” yaşamış olduğunu belirtti.

Evet bu dünya çapındaki sayılar bence iç acıtıcı ve bir o kadar da endişe ettirici.


“Andolsun ki biz insanı (Âdem ‘i) süzülmüş bir çamur(ve hülâsasın)dan yarattık. Sonra onu (yani Âdem’in evlatlarını) bir nutfe kılıp, sağlam bir karargahta (rahimde) yerleştirdik. Sonra o nutfeyi uyuşmuş kan olarak yarattık. Arkasından o kanı bir parça et olarak yarattık ve o eti kemik(üzerin)e et giydirdik. Sonra onu (rahimde) başka bu hilkat olarak inşa ed(ip ruh üfle)dik. (Bütün hüküm ve kudretinde) yaratanların en güzeli olan Allah’ın şanı ne güzel ve ne yücedir.”
(el-Müminîn, 23/12-16).

Bizler bu dünyaya en yüksek varlıklar olarak gönderilmişiz. Hayvanlardan, nebatattan üstün vaziyetteyiz; yeryüzünün halifeleri olarak tanımlanıyoruz. Yetmiyormuş gibi Rabbimiz bizi akıl ve irade ile kuvvetlendirmiş. Haricinde bizim etrafımızı nimetlerle donatmış. Unutma ki senin aldığın ve alacağın tek bir nefes dahi sure-i Yasin’de geçen “Kün” emrine bakıyor. O, “Ol!” derse olur, “Olmaz!” derse olmaz.
Ve O sana, bu bedeni kutsal bir emanet olarak vermiş. Evet, ey Ademoğlu! Kıymetini bil! Sen üstünlüğü takva ile kazanan bir varlıksın. Tüm alçaklıklardan uzaklaşmak ile şereflenen bir varlıksın. Kulluk ile kutlu bir görevle vazifelendirilmiş bir memursun! Rabbin seni kendi ruhundan üfleyerek bir beden ile meydana getirmiş. Senin bu ruhun ve bedenin Rabbinin sana lütfudür.

Sanma ki şu fani dünyanın vefasız eşliği seni mutlu edebilecek. Senin hayatın ilahi emirler ile paralel yürümedikçe, ruhuna, gönlüne Rabbinin nurunu akıtmadıkça, o emanet olan bedenini Rabbin için sarf etmedikçe vallahi ne mutlu olabileceksin ne de hür olabileceksin!

Neden mi? Çünkü kalb ebedül âbâda müteveccih açılmış bir penceredir. Bu fani dünyadan razı değildir.

Artık yazımın asıl konusuna değinmek istiyorum. Hani derler ya hep, mümin olmayan arkadaşlar, öğretmenler, sosyal medyada falan:
“İslamiyet kadınlara değer vermiyor. İslamiyet’te kadın erkek eşit bile değil.”


Hadi gel o zaman kardeşim; bu konuya değinmeden önce kulluk vazifelerini unutmuş, inkârla hayat sürdürenlerin hâline bir bakalım..

Birçok farklı batılı araştırmacılar tarafından yapılan türlü türlü araştırmalara göre batılı gençlerin yaklaşık %50’si kendileri ile mutlu değiller. Hatta “Dove”un yaptığı araştırmaya göre kadınların yalnız %2’si kendilerini “güzel” kategorisine koyabiliyorlar.
“National Eating Desorder Association”a göre son 20 senede anoreksiya hastalığı %400 oranı ile artmış durumda.


“Girls Attitude” tarafından yapılan araştırmaya göre kızların %69’u kendisini değersiz hissediyor.


TROS’un yaptığı bir araştırmaya göre gençlerin yaklaşık %75’i medya tarafından, insanlar tarafından kendisini “güzel” olmak için baskı altında hissediyor ve reklamların sınırlandırılmasını arzu ediyor.
Dove’un yaptığı araştırmaya göre kadınların yaklaşık 4’te 1’i ciddi manada estetik ameliyatı olmayı düşünmüş zaman zaman. Ve bu kadınları ameliyat olmaktan alıkoyan genellikle fiyatı olmuş.

Aslında sayıların, gerçeklerin böyle zavallı, garîb olması çok da tuhaf değil biliyor musun?

Neden mi? Çünkü Üstad Hazretleri’nin dediği gibi: “Evet, her şeyi maddiyatta arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise maneviyatı göremez.”
Onların artık akılları gözlerinde olduğu için göremiyorlar. Şu kâinat kitabını okuyamıyorlar. Onlar sadece mana-yı ismi ile bakıyorlar. Mana-yı harfi gözlüğünü kaybetmişler. Aramayı da bırakmışlar.

Bilmiyorlar ki, Allahu Teâla’nın insanı en güzel surette yarattığını.
Ne diyor Cenab-ı Hakk?
“Biz, şüphe yok ki insanı, ahsen-i takvimde (düzgün bir şekilde, güzel bir suretin mükemmel bir mizacın ve çeşitli duyuların sahibi, pek çok gizli kabiliyetlere mâlik ve ilahi emanetin yüklenicisi olarak) yarattık.” (et-Tin, 95/4).

Evet, Allah bizleri en güzel surette yaratarak bizi İlahi emanetin taşıyıcısı olarak yaratmış. Ruhumuzu ve bedenimizi bize lütfetmiş. Bir ömür bahşetmiş.
Biz müminler mana-yı harfi gözlüğü ile bakarız, bakmalıyız.
Biz kağıdın üzerinde yazılı olan bir “C”ye ya da “Ş”ye bakmayız. Biz o “C”nin veya “Ş”nin yazılışına bakarız. Yazılışına bakarak da yazarını tanımaya çalışırız. Hangi renkler ile boyanmış ona bakarız.
Kâinata da işte böyle bakarız. “İkra!” emrine binaen kâinat kitabını okuruz. Ve her zerrede Zât-ı Zülcelâl’in o nakkaşı ezelisini görürüz. Onun ehadiyetini de samediyetini de okururuz. Her bir varlıkta onun muhteşem sanatını görererek Cemil esmasının tecellilerini görürüz. Şu kâinat kitabı ilahi boyalar ile boyanmış, en muhteşem şekilde tasarlanmış. Nizamı ve intizamı eşsiz bir şekilde devam ediyor. Ve her yerde Rabbimizin o rububiyet mührünü görüyoruz.

İnsanlar da öyle. Erkek de kadın da mümkün olabilecek en güzel şekilde yaratıldı. Ayette yazılmış, kat’i delille sabit. Biz kâinata mana-yı harfi dediğimiz o tılsımlı anahtar ile baktığımız için bizler kendi görünüşümüzden memnun olmadığımızı demeyiz. Çünkü İslamiyet’te beden bir obje değildir!
Ne bir erkek ne de bir kadın; insan algısına göre, medyanın baskısına göre makyaj ve estetik ameliyatları ile mükemmelleştirilecek birer obje değildirler! Hayır!

İslamiyet şu yeryüzünde kula kul olmaktan çıkıp yalnızca Allah’a kul olmayı çağıran bir mucizetül beyandır!

Ve kadınlar ise yeryüzünün incileri, gonca gülleridir! Kim demiş kadınların İslamiyet’te değerli olmadığını? Kadın demek, gelecek nesil demek. Kadın demek, mücahide demek!
Başta ayet, ayakların altında cennet. Rabbim kadınlara en temiz hakları vererek, en yüksek ayrıcalıklara nail ederek, iffetle süsleyerek ve daha bir çok şekilde onurlandırmıştır onları.

Mümin kadınlar, baskı altında değildirler. Değersiz, zayıf, garip, zavallı varlıklar değildirler. İslamiyet kadınların özgürlüğünü asla ve kat’a elden almamıştır. Almayacaktır da. Tam tersine İslamiyet; insanların, TV, radyo ve sosyal medya gibi şeylerin onca baskısına rağmen, şeytanın baskısına rağmen kadınlara dimdik ayakta kalmayı öğretiyor.
Ve o mümin kadın kesinlikle zayıf ve karaktersiz bir zavallı değildir! Hayır; çünkü o tüm kötülüklere, pisliklere, vesveselere, ahir zaman fitnelerine “HAYIR!” diyebilecek kadar güçlüdür!

Hatta ve hatta size bir şey söyleyeyim mi?
Asıl özgürlüğü, MÜMİN kadınlar yaşıyor!

Nasıl mı? Bakın size açıklayayım: Yukarıda anlattığım araştırmalarda gördüğümüz gibi, Batılı kadınlar kendilerini ayakta tutmak için tüm batı idealleri ile boğuşurken; o dünyevi dertler, beğenmemezlikler mümin kadının aklının köşesinden bile geçmez.

Hayır! Çünkü özgür kadınlar kendilerini başkalarına beğendirmek için, kutsal emanet olan, hayatlarının özel bir parçası olan bedenlerini hayasızca soyarak magazinlere dergilere satış yaptırabilmek için poz veren kadınlar değildir.
Özgür kadınlar çevrelerine biraz daha güzel görünebilmek için kozmetik sektörüne milyarlar harcayacak kadar kendini güvende hissetmeyen kadınlar değildir.
Özgür kadınlar özgüvenlerini arttırmak, toplumda kendilerini kabul ettirmek uğruna,
kendini oradan buraya savuran kadınlar değildir.
Hayır, özgür kadınlar erkeklerin ardında, modern batı dünyasının materyalist güzellikleri ve modanın ardında köleleşerek her daim daha “çekici” olmanın yollarını arayan ve bu süreçte hatta kendini dahi kaybeden kadınlar kesinlikle değildir!

Özgür kadınlar, kendilerini sevgi ve mütevazılık ile sadece ve sadece Hakk olana, yani Halıklarına itaat ederler.
Kula kul olmazlar, ahir zamanın modern putperestliğine boyun eğmezler.
Özgür kadınlar bedenlerin bir parça kudsiyet, emanetullah olduğunun bilincindedirler. Yaşamın kıymetini ve güzelliğini, her şeyin en mükemmel şekilde halk edilmiş olduğunu, yani yaratılmış olduğunu idrak eden ve buna göre hareket eden kadınlardır.
Evet “HÜR”, yani özgür kadınlar, kadınlıklarının değerinin farkındadırlar. Ve bu özgürlüğü kadınlara veren tek din İslam dinidir. Ne Hristiyanlık, ne Yahudilik ne ateizm ne de herhangi başka bir din.

Kadınlara değeri, özgürlüğü en mükemmel şekilde veren dindir İslam.
Evet, kadın ve erkek eşit tutulmaz bizim dinimizde ona bakacak olursan. Ama birbirinin tamamlayıcısı olarak kabul edilmiştir Bakara Suresi’nin 187’nci ayetine dayanarak.

Şöyle düşün kardeşim:
Savaş meydanında bir kadın en iyi dostunu kaybetse, o kayıptan dolayı çok duygusal olur. Kesinlikle savaşmaya devam edemez. Kadının doğal yapısı böyledir. Erkek en yakın dostunu kaybetse, elbette bir o kadar üzülür; fakat kendini toparlayıp devam etmeyi genel olarak bilir. Bu da onun fıtratının gereğidir. Her ikisi ayrı bir varlıktır. Binbir türlü farklı bilimsel araştırmanın da gösterdiği gibi; farklı bir yapıya, farklı bir fıtrata sahiptirler. Kadınlar östrojen, erkekler testesteron taşıcıyıdırlar. Ama kadınlarda az biraz erkek hormonları, erkeklerde ise az biraz kadınsal hormonlar da vardır. Bu bize neyi gösteriyor biliyor musunuz?

Bence bu gerçek bize, her kadında bir parça erkeğin fıtratta olduğunu ve o parçayı tamamlayacak olan onun refika-i hayatı olacağını gösterir. Ve erkeklerde de tam tersi. Ve buna binaen kalben Bakara Suresi’nin 187’nci ayetini tasdik ediyorum. Evet, kadın ve erkek birbirinin tamamlayıcısıdırlar ve kesinlikle ne erkekler kadınlardan üstün ne de kadınlar erkeklerden üstündürler.

Kardeşim, İslamiyet’te üstünlük ancak takva ile olur. Ama takva demek, kadını bir obje hâline getirmek demek değildir. Bedeni, dünyevi zevklere sarf etmek demek değildir! Takva demek, İlahi buyruklara itaat ederek Allah’a yakınlık demek.

“Cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (ez-Zâriyât, 51/56).

O hâlde kardeşim, Bediüzzaman Hazretleri’nin dediği gibi:

“Kâinat mescid-i kebirinde Kur’ân kâinatı okuyor, onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım. Hidayetiyle amel edelim. Ve onu vird-i zeban edelim.”

Selam ve dua ile dostlar…