Zihnimizin kuytu köşelerinde saklambaç oynayan düşünceler var.
Vakti geldiğinde gün yüzüne çıkıp “sobe”lemeyi bekleyen…
Birbirini kovalayan, yeri geldiğinde kavga eden,
Tıpkı yaramaz küçük bir çocuk gibi…

“Bilirsin ki, en ziyade insanı tahrik eden meraktır.” (1)

Ne güzel şey değil mi şu merak?
Eğer ki onun mahiyetini bilip olumlu yönde bir kullanabilsek…
İşte o zaman zihnimizde dönüp dolaşan tüm bu düşünceler bir anlam bulur.

Size bir kişiden bahsetsem…
Bu kişi:
Felsefe, tıp, matematik astronomi, ilahiyat, psikoloji, fizik, kimya ve müziğe kadar pek çok bilim dalında eser yazan bir bilim insanı.
Ve yirmi ayrı dalda eser vererek sayıları 277’yi bulan bir külliyat oluşturmuş biri.
Ayrıca 17 eseri Latince’ye, 4’ü İbranice’ye tercüme edilmiş bir isim. (2)

Şu an zihnimizde bazı sorular tur atmaya başladı sanırım. ☺

Bu kişi Orta Çağ Avrupası’nda “Alkindus” adıyla tanınan, ilk İslam filozofu olan Kindî.
(Tam adıyla Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindî) (3)

Evet yanlış duymadınız.
Yukarıda yazılan pek çok bilim dalında eseri olan, eserleri başka dillere çevrilen kişi bir Müslüman.

Yoksa sizin aklınıza ilk gelen,
“Tüm bu başarılara ancak Batı imza atabilir.” düşüncesi miydi?

Öyle ya bizler alışkınız; Batı’nın başarılarını ayakta ellerimiz sızlayana kadar alkışlamaya,
Kendimizin farkında olmayıp, “ilkler”in onlardan çıktığına aldanıp hayran hayran bakmaya…

“BİZ”den birini tanımaya başlayalım artık, ne dersiniz?

Kindî, Batlamyus’un “Güneş Sistemi” teorisini desteklemiştir. Bu teori: Dünyanın değişik sistemlerin merkezi olduğu ve bilinen gezegenler; Ay, Merkür, Mars, Venüs, Güneş, Jüpiter’in bu yörüngede döndüğünü söyler. Kindî bu teori hakkında: “Rasyonel varlıklar bir yörünge içerisinde döner, dönüşü ise Allah’a itaati ve ona boyun eğmesi şeklinde olur.” demiştir. (4)

Ne güzeldir kâinat kitabını okuyup da Rabbi’nin sanatını gören!
Tüm kâinat avaz avaz bağırıp Allah’ı anlatırken,
Nasıl olur da bu sese sağır olunur ki zaten?

“Kindî astronomi konusundaki açık düşüncelerini, içerisinde soruların ve cevapların, ‘Hava değişimi’, ‘Güneş Tutulması’, ‘Yıldızların Işınları’ tezlerinin bulunduğu 40 bölümden oluşan ‘Yıldızlardaki Kanun’ adlı kitabında toplamıştır.”

“Kindi, ömrünün bir dönemini mekanik konusundaki incelemelere ayırdı. Orta Çağ bilginleri bu sahada onun görüşlerine ve fikirlerine başvururlardı. Fen ilimlerinin hemen hepsinde söz sahibi olan Kindi, bu ilimlere birçok yenilikler getirdi. Açıların pergelle ölçülmesini ilk defa o başlattı.” (5)

İlk olmak önemliydi kolay kolay unutulmazdı onlar.
Peki neydi bize “Kindî”nin başarılarını unutturan,
Pardon bu başarılardan habersiz bırakan?

İlkler ön planda olurdu ya hani,
Tüm dünya onların başarılarını anlata anlata bitiremezdi.
Nereye saklamışlardı peki bu başarıları?

Bir cevabımız yok değil mi? Sadece koca bir sessizlik…

İşte tam da bu yüzden ölüyor bilim dünyasını çepeçevre kuşatan başarılarımız,
sessiz kalışımız…

Gelin biraz daha devam edelim.
“İzafiyet Teorisi”ni duyunca aklınıza ilk gelen isim Einstein değil mi?

“Kindi, Einstein’dan asırlar önce, rölativite(izafiyet) teorisini ortaya koydu. Ona göre bütün varlıklar ve varlığın fiziki olayları izafidir. Zaman, mekan, hareket birbirlerinden bağımsız değildirler. Aksine bunların hepsi birbirine bağlı izafi olaylardır. Cisim zamanla, zaman cisimle, mekan hareketle, hareket mekanla ve dolayısıyla hepsi birbiriyle bağımlıdır. Bunlardan hiçbiri müstakil değildir. Kendi bu konu da şöyle demektedir: ‘Zaman ancak hareketle, cisim hareketle, hareket cisimle vardır. O hâlde; cisim, hareket ve zamandan birinin diğerin bir önceliği yoktur.” (6)

Asırlar öncesinden günümüze dal budak salmış bir başarı var önümüzde.
Müslüman bir bilim adamının yani bizden olan birinin asırlar öncesinde ortaya koymuş olduğu.

Peki başarılar hep “başka”larında olduğunda mı değerli olur bizim gözümüzde?
Oysa biraz başımızı kaldırsak,
Geçmişimizin, günümüzün idrâkında olsak…
Bu durum böyle olmazdı belki de…

Aslında altında bizim adımızın yazdığı
Ama ne yazık ki başkalarından öğrendiğimiz başarılarımızı bir bilseydik,
Gerçekten “İşte, bu bizim.” deyip sahiplenseydik…
O zamanda “Ne varsa Batı’da var, bizden bir şey çıkmaz.” der miydik?

“Kindî, matematiği sadece fiziğe değil tıbba da tatbik etti. Bunu bileşik ilaçlar teorisinde kullandı. Sıvıların özgül ağırlıklarını hesapladı. Çekim ve düşme konularıyla alakalı deneyler yaptı. Optikle etraflı bir şekilde uğraştı. İslam ve Avrupa ilim âlemi onun bu alanda yazdığı eserlerden çok istifade etti.

Tıpta, başlıca katkısı, sistematik olarak o zaman bilinen tüm ilaçlara uygulanabilecek dozları belirleyen ilk kişi olması gerçeğini kapsamaktaydı. Bu, hekimler arasında reçete yazmada zorluklara neden olan dozaj üzerine hüküm süren çelişkili görüşleri çözmüştür.” (7)

Bu yazıya sığmayacak kadar başarıları olan bir isim…
Bir Müslüman…
Ne de çok yakışıyor başarı sana ey Müslüman!

Peki sen, hâlâ “İslam bilime karşı.” diye mi düşünüyorsun?

“Köle efendisine ve hizmetkâr reisine ve veled pederine nasıl düşman ve muarız olabilir? Halbuki İslâmiyet, fünunun seyyidi ve mürşidi ve ulûm-u hakikiyenin reis ve pederidir.” (Muhakemat, Bediüzzaman, s. 10)

“Beşikten mezara kadar ilim tahsil ediniz.”
“Her şeyin bir yolu var. Cennetin yolu ilimdir.”
“İlim Çin’de bile olsa, gidiniz, alınız, tahsil ediniz.”

(Beyhaki, Şuabu’l-İman, Beyrut, II/254)

Selam ve dua ile…


(1) (On Dokuzuncu Söz/ Onuncu Reşha)

(2), (3), (4) https://tr.wikipedia.org/wiki/Kindi

(5), (6), (7) http://tarihvedunya.blogspot.com.tr/2010/05/el-kindi-kimdir-hayat-felsefesi.html