Bazı kırılmalar vardır bir ağaç dalının kırılması misali ardında koca bir yara bırakır, cam kırıkları gibi kanatır insanın yüreğini.
“İnsan sevdiğine kırılır.” diyorlar, haksız da sayılmazlar. Bazen oluyor en sevdiğimiz, yüreğimizde en baş köşeye yerleştirdiğimiz kişiler kırıyor en keskin yerden.
Dilimiz “İmtihan işte…” deyip susmak isterken yüreğimiz içten içe kanıyor.
Peki kırmak mı kırılmak mı?
İkisi arasında kalsa insan, hangisinden yana olmalı?
Bir mümin kardeşinin gözyaşına sebep olmaktansa bin kere kendi gözyaşlarında boğulmayı tercih etmeli.
Neden mi? O yürekte iman var, Allah sevgisi var…
Biz kimiz ki ne haddimize ki o yüreğin kırılma sebebi olabiliyoruz?
Kırılan biz olalım, yanan bizim gönlümüz olsun, dilimiz dua dua sussun…
Ama yine de kıran biz olmayalım.
“Kalb, Allahû Teâlâ’nın komşusudur. Allahû Teâlâ’ya kalbin yakın olduğu kadar hiçbir şey yakın değildir. Mümin olsun, asi olsun, hiçbir insanın kalbini incitmemelidir. Çünkü asi olan komşuyu da korumak lazımdır. Sakınınız, sakınınız, kalb kırmaktan pek sakınınız! Allahû Teâlâ’yı en ziyade inciten küfürden sonra kalb kırmak gibi büyük günah yoktur. Çünkü Allahû Teâlâ’ya ulaşan şeylerin en yakın olanı kalbdir.” (İmam-ı Rabbani)
Hem kırılmanın güzel taraflarının da olduğunu bilelim. Çünkü başımıza ne gelirse gelsin hepsinin altında bir rahmet var.
h bir anlayabilsek…
Rabbimiz bizde “Ya Bâkî Entel Bâkî” sırrının yerleşmesini istiyor. Bu kırgınlığın içine dercediyor Rabbimiz bu hakikati.
“Nasıl olur ki bu?” demeden önce durup bir dinleyin.
Yüreğimizi incittiklerinde hemen Rabbimiz’e koşmadık mı?
“Yarabbim…” diye başlayıp “Senden gelecek her hayra muhtacım, kırılan yüreğim sana emanet.” diye dualarımız gözümüzden süzülen yaşlara karışmadı mı?
Bir kez daha anlamadık mı kim olursa olsun sonsuzu isteyen kalbe asla yerleşip ev sahibi olamayacaktı?
Böyleydik işte bizler…
Bazen bir söz, bir bakış yakıp kavururdu yüreğimizi.
Ama bu yangın O’ndaki rahmette ferahlığa kavuşacaksa bu yangından şikâyet edebilir miydik?
Hem sebepsiz değildi bu kırılmalar, hepsinden bir ders çıkarıyorduk; yolumuza öyle devam ediyorduk.
Mesela kırıldığımız yerden hiç kimseyi kırmıyorduk.
“İnsanlara yumuşak davranman da Allah’ın merhametinin eseridir. Eğer katı yürekli, kaba biri olsaydın, insanlar senin etrafından dağılıverirlerdi. Öyleyse onların kusurlarını affet, onlar için mağfiret dile ve işleri onlarla müşavere et! Bir kere de azmettin mi, yalnız Allah’a tevekkül et! Allah muhakkak ki Kendisine dayanıp güvenenleri sever.” (Al-i İmran, 3/159)
Gönlümüzü dinlendiren bir ayet, Rabbimiz ne de güzel yol göstermişti bize.
Eğer ki incittilerse seni,
Bak Rabbin var senin.
Seni umursamayan, küçük gören, sana bir selâmı çok gören; dünyanın kalabalığına aldanıp kendi benliğini unutan insanlar kırsa da seni…
Unutma Rabbin var, sana ayetleriyle yol gösteren.
Bırak aksın gözyaşların…
Şimdi yüreğinin tercümanı olan bu yaşlar, gün gelecek mahşerde kırılan yüreğinin dili olacak inşâAllah.
Son olarak bir dua bırakıyorum usulca:
“Allahım, hiçbir gönlün kırılma sebebi eyleme beni.”
Amin…
Yorumlar (0)