Eğer hislerinden pek emin değilsen “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol…” Ne gerek var dostum yapmacık olmaya? Kendin ol, öle dümdük! 🙂

İnsanlara kendini ispatlamaya çalışma. Ama kendin olmaktan da asla vazgeçme. Normalde senin yanına dilenci geldiğinde mesela onu hoş gör. Ama yanında saygın kişiler olduğunda onu hor görme. Dilenciye para ver demiyorum, tebessümün bile sadakadır ona, hoş görsen… O da hoş bulur, seni boş görmez. “Elli kuruş ver tirrek!” diyenleri bile hoş gör. Elli kuruş ver demiyorum ama gülümseme de onlara. Başın bu sefer belaya girebilir… 😀

Konuyu anladığını umuyorum… Hoş gördüğün kadardır bu dünya. Boş şeylerle harmanlanmış hor görüşler daima zehir eder adama hayatı. Sonra trafik ışıklarında birbirine tahammül edemeyen bir nesil türer hor görüşlerden. Yanlışlıkla biri çarptığında mesela o çarpan kişinin 7 ceddine kadar gider sövüşmeler. Bir bakıştan bile horlanan adamlar da var. Yanlış anlaşılan bir kelime yüzünden katil olanları da unutmayalım…

Hoşluk mu kalmadı yoksa görüşler mi daraldı üzerinde tartışılır açıkçası. Gittikçe insan zihni daralıyor. Horluk öyle artıyor ki birleşseler hor görenler bir ülke kurabilirler. (ki birleştiler de…)

Bu kadar hor görme insanları. Kalın kafalı olma. İnce düşün. Şairin dediği gibi:

Kafaları kalındı belliydi.

Gözleri kalındı belliydi.

Kulakları kalındı belliydi.

Aslında kafalarının kalın olması / gözlerinin kalın olması

önemliydi onlar için / incelik dedin mi kötülük

geliyordu akıllarına.

Horluk horluğu doğuruyordu. Ve kalınlık göbek adıydı, ince katilinin. İşte bu kadardı hayat. Bir harf kadar az ve bir harf kadar çok anlam taşıyordu. “R” kadar hor, “Ş” kadar hoştu insanlık.

Kolaylaştırmıyordu artık, zorlaştırıyordu ufak bir tebessümü. Ve müjdelemiyordu da nefret ettiriyordu. Özür dileriz Nebiler Nebisi (s.a.v)… Sözündeki HOŞLUĞU anlamamışız, boş sanmışız!

Kim bilir hoş görmediğimizden kaç kalbi kırdık? Kaç kalbin âhını aldık da Kâbe’yi yıktık?

Sevgide Güneş gibi olmadık, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi olmadık, hataları örtmede gece gibi olmadık, tevazuda toprak gibi, öfkede ölü gibi olmadık, her ne olursa olsun; ya olduğumuz gibi görünmedik ya göründüğümüz gibi olmadık.

Biz… Mevlana’yı bile hoş görememişiz!

“Beni inciteni, parçalarım.” zihniyetine dönmüş yine İNCEYİ SEVMEYEN KALIN misali kafalarımız.

“İncinsen de incitme.” diyen Hacı Bektaş-ı Veli çok güzel anlatmıştı halbûki incelikleri…

“Mü’min omuzları yumuşak kimsedir (iyi geçimlidir). O, din kardeşine rahatlık verir. Münafık ise uzak durur. Ve kardeşine sıkıntı verir. Mü’min selâm vermekte atılgandır. Münafık ise bakar ki önce kendisine versinler.”

(Hz. Enes r.a.) Ramuz El-Hadis s.230)

diyen ince Peygamber’in (s.a.v) kalın ümmeti olmuşuz. İSLAM’LA TÖRPÜLENMEYE İHTİYACIMIZ VAR.

Bir kere de hoş gör kusurları, ses etme. Tebessüm et ve o kusura karşı “Elhamdülillah” de. Annen sana bağırdı mı… Hoş gör, sakin ol. Kardeşin odanı mı dağıtmış, ona bağırma, hoş gör. Hafife al. İnce düşün ki tartabilesin. Yoksa ona bağır, bunu kafana tak derken… Bir bakmışsın sözlüğünde ince diye bir şey yok. Sözlüğün bile kalın!

Dene bunu. 1 gün boyunca her şeyi hoş gör. Hoş görmeyi unutup hor gördüğünde bir şeyi, kendini bile hoş gör. İnsan kusurludur…

Hoşluk olmayınca boşluk olduğunu anlayacaksın. Ve incelikleri yaratan Rabbine şükredeceksin.

O yüzden… KIRDIĞIN O KALBİ YERİNE KOY LÜTFEN.