Bu yaşına kadar gördüğün tablodan ne anladın derseniz şunu anladım; Mısır’daki, Arakan’daki, Doğu Türkistan veya Suriye’deki zulümden daha büyük bir zulmü biz kendi kendimize yapıyoruz.
Cenab-ı Hak bu semavi musibetleri gönderdi, kader buna fetva verdi. Neden diye düşünüyor muyuz?
Ümmet-i Muhammed(sav) birliğini, dayanışmasını, kardeşliğini yitirdikçe zulme hazır hâle getiriyor sinesini. Zalime fırsat veriyor her tenkit… Biz birbirimizi ötekileştirdikçe hem İslam’ı yıkmak isteyen batıl zihniyetin eline su döküyoruz. Hem de Rahmet-i İlahiyeyi celbedemiyoruz! Bir bakıma hırsızın girmek isteyeceği hazinenin kapısını açık bırakıyoruz birbirimizle uğraştıkça…
“Sen hangi cemaattensin?” Yıllardır bana sorulan soru. Cevabım hep aynı “Ehlisünnet olan ümmet-i Muhammedin (s.a.v) cemaatindeyim. Cemaat liderim Fahr-i Âlem Efendimiz (s.a.v) ” dememe rağmen adeta yanlış cevap vermişim gibi “Hepimiz öyleyiz onu geç, onu demiyorum.” Hayır, bence onu geçmemeliyiz. En geçilmeyecek husustur, zira hizbleşme, menfi bir ayrılık ise Rahmet değil tefrika kokusu ondan gelir.
Münafık kâfirden eşeddir. Hem cehennemin dibinde en büyük azaba müstahaktır. Münafık ise nifaktan geliyor. Yani ara açmaktan, müminlerin arasını açmaktan… Ara açan yara açandır!
Bediüzzaman’ın en çok vurgu yaptığı meselelerden biridir ittihad (birleşme) ve uhuvvet (kardeşlik) ve tesanüd (dayanışma). Biz acaba ayetleri okumaktan öteye geçmeyip yaşamama direnci mi gösteriyoruz? Hani “Müminler kardeştir.” Hani “Müminler birbirine dayanan binalar gibidir.” Hani “Müminin derdiyle dertlenmeyen bizden değildir.” Hani “Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız.” Fiiliyata nasıl/ne zaman dökeceğiz?
Allah’ın rızası birlikten geçer kardeşim, ayrılıktan değil… Biz birleşmedikçe Allah’ın rahmetini celbedemiyoruz. Birbirimizi Allah için sevmedikçe Cennete giremeyeceğimiz hadiste ifade ediliyor. Kaldırın aradaki ayrılık unsurlarını. Bizi birleştiren binlerce sebep varken ayıran bir iki farkta takılıp kalmak divanelik değil midir?
Bediüzzaman’ın efsanevi 22.mektuptaki ifadesiyle dinimiz bir, kıblemiz bir, Peygamberimiz bir, Rabbimiz bir binlerce birlik unsuru varken farklılık ifade eden ufacık meselelerde “Ayran içtim ayrı düştüm.” kabilinden müminlerin arasına giren şeytana mahal vermek insafsızlıktır.
Ben Mısır’a dua ederken bir de şunu ekliyorum duama: “Ya Rabb! Ümmetin üzerindeki gafleti kaldır ne olur!”
Yanlış anlaşılmasın, ümitsiz değilim; bilakis fevkalade ümitliyim!
Hadiseleri ben de Ahmet Akgündüz hocamın ifade ettiği gibi ittihadın doğum sancıları olarak görüyorum.
Yakında inşâallah İslam âlimlerinin birbirine reddiyeler manzumesi düzmelerini hasretle bekleyerek avuçlarını ovuşturanlar avuçlarını bomboş bulacak, âlimlerimizin şahısları değil fikirleri tartıştığı bir coğrafyada muhabbet hâkim olacak.
Son sözüm, söz sultanınındır: “Yaşasın sıdk! Ölsün yeis! Muhabbet devam etsin! Şura kuvvet bulsun! Bütün levm ve itab ve nefret, heva hevese tabi olanlara olsun. Selam ve selamet, hüdaya tabi olanlar üstüne olsun. Âmin.”
Yorumlar (0)