İslamiyet’in elinde bir hakikat var. Sair dinlere ve İslamiyet’in aleyhinde olanlara kıyasen, İslamiyet’in elindeki bu hakikatin cazibesine insanların kapılması, İslamiyet’in aleyhinde olan kişileri de rahatsız ediyor. Dolayısıyla bu cazibeyi etkileyecek parazitler, perdeler oluşturmaya çalışıyorlar. Ve uzun yıllardır, belki 100 yıldan fazladır da İslamofobi için çalışmalar yapılıyor. Bugün baktığımız zaman bu projenin meyve verdiğini görüyoruz. Hakikaten dünya çapında, Müslüman deyince insanların aklına direk olumsuz bir imaj geliyor. Sakal, sarık gibi İslam’ın sembolleri, terörün sembolleri gibi algılanıyor.

Dünyada 2 milyara yakın Müslüman var. Mutlaka bunlar arasında iyi insanlar var, kötü insanlar var. İslam’ın iyileri ne kadar iyileştirdiğini, kötülerin kötülüklerini ne kadar törpülediğini göstermek yerine belki Müslümanlar içinde %0.01 olan, her şeyi suistimal eden, şiddete başvuran insanları destekleyerek onları böyle ön plana çıkartmaya çalıştılar. El altından dış güçlerin desteğiyle bu şekilde pek çok oluşum zikrediliyor. Işid de bunlardan birisi. Ve sonuçta İslam’la, ehl-i sünnetle hiçbir alakası olmayan bir harici zihniyet oluştu. Ve bu oradaki halkın tabanından değil de başka bir yerlerden desteği aldı. Müslümanların imajını olumsuz göstermek için yapılıyor. İnsanların nazarında İslamiyet’i böyle saldırgan, ofansif, sürekli savaş peşinde koşan, intihar bombacıları yetiştiren, sürekli Müslüman olmayanları kesen bir dinmiş gibi göstermeye çalışıyorlar. Sanki bunun kaynağı Kur’an’mış gibi göstermeye çalışıyorlar. İnsanlar da buna kapılıveriyor.

Peki, İslam gerçekten böyle bir din mi? Bir kere İslam’ın kelime manası “barış” demek zaten. Efendimiz’in ( Aleyhissalatu vesselam) hayatına bakarsak kendi himayesinde bulunan Yahudileri, Hristiyanları ve başka din mensuplarının canını ve malını korumak noktasında onlara eman verdiğini görüyoruz. Savaştan kaçıp barışı temin etmek noktasında çalışmalar ve anlaşmalar yaptığını, sürekli Kur’an’dan gelen ilahi emirleri pratiğe barış yönünde döktüğünü görüyoruz. Yapılan gazalar da son çare pozisyonunda oluyor. İlk adım Kur’an’ın kendi mesajını sulh ortamında yaymak yönünde. Gazaya son çare olarak başvuruluyor.

Peki, Cihad Nedir? Kelimenin karşılığı cehd etmek, gayret etmek… Türkçe’de belki biraz daha gayret etmek manasında. Cenab-ı Hak bize cihad etmemizi emrediyor. Ama sadece canlarınızla demiyor. Bir de mallarınıza diyor. Kur’an-ı Kerim tek başına ayetlerle anlaşılmaz. Aynı zamanda Peygamberimizin (aleyhissalatu vesselam) bir müfessir olarak o ayetleri nasıl tefsir ettiğini hadislerle öğreniyoruz. Namaz ve diğer ibadetleri Efendimizin(aleyhissalatu vesselam) hayatından öğrendiğimiz gibi cihadın manasını da Efendimizin (aleyhissalatu vesselam) hayatında görüyoruz. Efendimiz Tebük Seferinden dönerken, çok ciddi hazırlanılan, insanların şehit olduğu, gazi olduğu harplerden dönerken “Küçük cihad bitti, şimdi büyük cihad başlıyor.” (1) diyor ashabına. Allah Allah! O kadar canımızı ortaya koyduk. O kadar insanlar sıkıntı çekti, yaralandı, gazi oldu!

Düşünebiliyor musunuz? Savaştan çıkmışlar. Bundan daha büyük bir cihad mı var ya Resulallah? Efendimiz (aleyhissalatu vesselam) diyor ki “Esas büyük cihad nefisle olan cihadıdır.” (2) Yine başka bir hadisinde “Hakiki mücahid nefsine karşı cihad açan kimsedir.” (3) diyor. Peygamberimiz (aleyhissalatu vesselam) insanları kılıç zoruyla Müslüman etmek için gelmemiş. Bunu yaşantısında toplam kaç günü savaşa ayırdığından anlayabiliriz. 23 yıllık hayatında aktif savaş yaptığı süre 1 günü bile bulmuyor. Savaşa geliş gidiş için yol sürelerini de sayarsak toplam 392 gün. Savaş için gelseydi bir ordu toplarcasına hareket eder, sürekli insanlara savaş anılarından bahsederdi. Ama O 23 senenin %99’unda Allah’ı anlatmış, ahireti anlatmış, kıyameti anlatmış, imanî akideleri anlatmış. İnsanların nasıl yaşamaları gerektiğinden bahsetmiş. Peygamberimizin meselesi hep İslam’a kazandırmaya yönelik, ahiretlerini kurtarmaya yönelik. Yani peygamberimizin meselesi bu. İnsanların ebedi hayatını kurtarmak için gelmiş bir rehber. Âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (4) diyor Allah. Efendimiz(sav), insanları cezalandırmak, iman etmeyene savaş açmak için değil rahmet için, merhamet için gönderilmiş. Bugün bahsedilen suistimallerde merhametin zerresi gözükmüyor.

Bir de Kur’an’a bakalım. Kur’an 4 esas üzerine gidiyor. 1-Tevhid 2-Nübüvvet 3-Haşir  4-Adalet ve ibadet. Orada da çok büyük kısmın iman akidelerinde bahsettiğini ve geri kalan kısmında miras, namaz gibi ibadet unsurlarından bahsediyor. Yani Kur’an’ın esas mesajı insanları Allah’a inanmaya davet etmek. Peygamberimizin (aleyhissalatu vesselam) hayatında da, Kur’an’da da oranlar ortada! Bu zamanda ise kılıcın kınına girdiğini ve esas manevi cihadın başladığını görüyoruz. Çünkü az önce oranlarını ortaya koyduğumuz görevler bu zamanda ikna ile konuşarak, iletişim kurularak yapılıyor. Bediüzzaman Hazretleri diyor ki “medenîlere galebe çalmak iknâ iledir. Söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile değildir.” (5) Medeni insanların kılıçla değil kalemle, akılla ikna edileceğini söylüyor. Yani Kur’an’ı ve İslam’ı yayıp Allah’ın dinini yüceltmek, bu asırda konuşarak, ikna ile, kalem ile oluyor. Ve dünya teknoloji ile bir köye döndüğü için manevi cihad için çok müsait bir ortam var. İnsanlar Kur’an’ın hakikatine muhtaç. Tüm dünya lisan-ı hâliyle bunu istiyor. Ve bunun metodu asla silah, terör ya da anarşi değil!