Öyle bir hedef var ki önümüzde, binler yol çizilmiş ulaşmak için ama o yollardan sadece birine sırat-ı müstakim denmiş.

Kuran güneşiyle yolunu aydınlatmıyorsan ve bu dosdoğru yolda Resûlullah’ın (ASM) ayak izleri olan sünnetlerini rehber edinmiyorsan, zifiri bir karanlıkta burnunun ucunu bile göremeden her adımda yere kapaklanıyorsun.

Doğru yoldan ayrılıp yanlış yollara sapıyorsun. Yanlış yollar ise öyle dehşetli uçurumlarla sonlanıyor ki, düşen Cehennem adlı bir çukura düşüyor.

Ve hedefe ulaşamayan, Cennet gibi bir sonsuzluğu, sonsuza kadar kaybediyor.

Hal böyle olunca İslâm alimleri bütün kuvvetleriyle, Kuran Güneşi ve Sünnet rehberliğinde, bu dosdoğru yol olan sırat-ı müstakimde ilerlemenin çarelerini aramışlar. Farklı farklı vasıtalar bulmuşlar.

Bedîüzzaman Hazretleri de bütün ömründe türlü çilelere göğüs gererek, yılmadan bunun mücadelesini vermiş. Kuran’dan aldığı dersleri  Risale-i Nur tefsirleri olarak not edip, bu milletin evlatlarının imanını kurtarmak gayesiyle neşretmiş.

Nur mesleği işte bu doğru yolda ilerlemek için bir vasıta olmakla beraber kendi içerisinde metotlar itibariyle belli kollara ayrılmıştır. Ancak Nurculuk içerisinde anılan ve yıllarca Nurcu olarak akıllara yerleşen FETÖ, geçtiğimiz yıllarda Gülen Cemaati ismiyle öylesine bir yayılım göstermiş ki artık “Nurculuk=Gülen” gibi algılanmaya başlanır olmuştur.

Burada asıl ilginç olan şu ki: FETÖ lideri hayatı boyunca “Nurcu” ismiyle anılmak istemeyip bunu reddetmiş olduğu halde, halk arasında birçok kişi Nurculuğu, FETÖ’nün mesleği sanıyor.

Bu örgüt, çıkarları için gerekirse İslamî değerlerden ve hatta dinin kesin emirlerinden taviz vermekten çekinmemiştir. Niyeti temiz olan birçok insanımıza da yaptıklarının doğru olduğunu savunup türlü göz boyamalarla onları da kendilerine güvendirmişlerdir.

Alemlerin Rabbinin katından inen ve ezelden ebede kadar hükmü sürecek olan İslâm, elbette kafirler istemese de bütün dünyaya yayılacak ve Allah nurunu tamamlayacak.

Ama bu demek değil ki kafirler kafirliğini yapmayacak.

Asırlardır Allah’ın nurunu bütün dünyaya ulaştırmak için hayatlarını feda eden, İslâm’ın bayraktarlığını yapan ve bu uğurda en önde çarpışan bir kahraman ordu olan bu milletin ecdadı, bütün şerefini de bu mücadelesi bilmiş.

Haliyle küfür milleti İslam’a karşı savaşında bütün çirkin planlarını en çok, İslam için en ön safta  çarpışan bu millet üzerine kurmuş. Ama Allah bu milleti İslam davasında geçmişte böyle şereflendirdiği gibi; gelecekte de bu şerefe yine bu kahraman ordunun evlatlarını seçmiş olacak ki, İslam düşmanlarının karşısına çok büyük bir engel çıkarmış.

Ne kadar batıl ve yanlış inanç varsa kökünden kazıyıp Kuran’ın sönmez ve söndürülmez bir güneş olduğunu bütün dünyaya ispat eden, bu milletin evlatlarının imanını kurtarıp onları her türlü anarşiden men eden bir eser, Kuran’ın elinde bir elmas kılıç olarak karşılarına dikilmiş.

Haliyle bu engel karşısında İslam düşmanları çaresiz kalmış çünkü bu eser  öyle bir eser ki dinsizlik adına ne varsa çürütüyor ve bütün Avrupa filozoflarını susturuyor.

Karşısında durup karşı koymayı başaramayınca yeni bir plan kuruluyor. Bir nevi kaleyi içten fethetmek diyebiliriz.

Ve ne yazık ki, Nurculuğa itibar kaybettirmek adına yıllarca ülkemizde Gülen Cemaati adı altında hizmetler yapılmıştır.

Nurcu maskesi altında İslâm’ı tahrif etmek için yapılan çalışmalarında elbette Nurları tahrif etmek de vardı.

Bediüzzaman Hazretleri’nin Aziz Hatırası olan Risale-i Nurların geçmiş yıllarda sadeleştirilmesi hadisesi bütün Nurcuları derinden üzdü ve bilhassa Bediüzzaman’ın vekil olarak tayin ettiği vekil abilerimizi teyakkuza geçirdi.

Her şerrin ardından hayır veren Rahmân’ın da bir planı vardı elbet.

Karanlığın ardından doğan güneşleri hatırlatırcasına, bu üzücü olayın akabinde Üstadımızın bir vasiyeti yerini buldu ve Devletimiz Risale-i Nurlar’ı bastırıp neşretmeye başladı.

Elhamdulillah!

Allah bu vasiyeti yerine getirenlerden binler defa razı olsun.

Üzerinde değil sadeleşme, en ufak bir kelimenin dahi oynatılmasına Bedîüzzaman Hazretleri’nin kesinlikle razı olmadığı bir eserde yapılan bu tahribat, akıl alır bir şey değildi elbet. Kabul edilemezdi ve edilemez.

Hiç bir has Nur Talebesi böylesi bir zulme taraftar olamazdı.

Gelelim FETÖ’nün Köşk’e ve Fatih Yağcı’ya tepkisine…

Malumdur ki Fatih Yağcı, Nur Medresesinde yetişmiş ve Nurlara hakimiyetiyle bilinen ve kabul gören bir adamdır. Hayatını vakfettiği bu hizmetin elbette ki her şeyine kendini adamış ve Risale-i Nurlarla adı ayrılmaz bir parça olmuştur. Bugün Türkiye’nin en büyük İslamî kanalı olma özelliğine sahip olan Sözler Köşkü’müzün sadeleştirme noktasında yapmış olduğu sert çıkış ise her Nurcu’nun yaptığı gibi gayet yerinde bir tavırdır. Ancak FETÖ taraftarları, gençler tarafından böylesine ilgiyle takip edilen bir kanaldan ve dahası dernek başkanından bu denli bir “SADELEŞMEYE HAYIR” tepkisi alınca karşılık vermeden duramadı.

Hâlâ gerek yorumlarda gerekse sosyal medyada saldırılarına devam eden FETÖ taraftarları mevcut…

Eklemiş olduğumuz bu fotoğraf, Fatih Yağcı’nın Resmi Twitter hesabından konuyla ilgili bir tepki tweetinin olup bundan başka tweetleri de mevcut.

fatih yağcı gülen cemaati

Bu tweeti attığında FETÖ tarafından yapılan sayısız yorum ise insanı hayrette bırakacak üsluplar, tehditler ve küfürler barındırıyordu.

Doğrusu bu hallerine sadece acıyoruz. Mesela bazen içlerinden

“İşte Sözler Köşkü’nün gerçek yüzü!” diye çıkıp saldırmak isteyenlerin “ya böyle dedik de hangi yalan yüzü göstereceğiz elimizde yalan bile olsa hiç yüz kaldı mı birader” deyip çaresizliğe düştüklerini düşünüyoruz.

“Tüü sizi reziller, görün görün şu Sözler Köşkü rezilliğini ıyy ay yok yok bakamayacağım” diyenlerin “uf ne yapıyorum ben” deyip kendilerini tokatlamalarını hiç olmadı buzdolabına kafalarını sokup biraz kendilerine gelmelerini diliyoruz.

-Sözler Köşkü’ne bayanlar da gidebiliyormuş yaaaa

-Olum sus sus bu kadar abartma ağzın burnun yamulacak şimdi

gibi hallerden başka haklarında bir şey tahayyül edemiyoruz.

Risale-i Nurların ardına saklanan, onu bir maske gibi kullanıp perde arkasında dehşete düşüren işler çeviren ve “biz de okuyoruz” diye kendini ört bas etmeye çalışan bir örgütün mensupları nasıl da işi tehditlere, küfürlere döktüler varın gerisini siz düşünün…

Ve yine bunca saldırıya rağmen gerek Fatih Yağcı’nın gerek diğer takipçilerin, gerekse Köşk’ümüzün ve hakiki Nurcuların tweetlerle Köşk’ü savunması dâhi kâr etmedi. Hala tenkidleri ve karalamaları devam etmekte.

Her şeye rağmen Fatih Yağcı’nın ve Köşkümüzün Nurlar’dan almış olduğu terbiye ve Risale-i Nurlara olan samimi alakamız, bu saldırılar karşısında yılmadan dik durmamızı sağlıyor ve sırat-ı müstakimde yürümek aşkımızı alevlendirip bize şevk veriyor. Sözler Köşkü İzmir ve İstanbul’daki çalışmalarımızla  yüzlerce Nur’a hasret karanlıkta kalmış genç kalplere ulaşmak çabamızdan bizi vazgeçiremiyor.

Hem ne diyor Nur’un kumandanı Zübeyir Gündüzalp:

“Unutma! Problemler küçük insanların şevkini kırar, büyük insanların azmini artırır.

Sen büyük insansın. Çünkü büyük ve ebedî bir davaya gönül vermiş, baş koymuşsun.

Sıradağlar gibi problemlerle çevrilsen takma kafana!

Bu dava büyükse sahibi de büyük. Senin gibi ihlaslı, cevval kahramanları yalnız mı bırakır?”

Mehmet KADER