
Firavunun cesedi nasıl çürümedi? Firavunun cesedi şu an nerede?
Hz Musa as, Karşısında ilah olduğunu iddia eden zalim bir Firavun, etrafındaysa birçok fırsatta nankörlük yapan israil oğulları var. Allah neredeyse kimsenin kalkışamayacağı bir vazife veriyor ona. İlah olduğunu iddia edecek kadar kibirli olan bir firavuna gidecek, onun ilah olmadığını, bir köleyle eşit olduğunu söyleyecek. Diyecek ki; Her şeyi yaratıp idare eden tek bir ilah var ve sen ona karşı secde edeceksin. Müthiş bir şey Allah’ın emri üzerine Harun as ile birlikte yola çıkıyorlar ve uzun sürecek zorlu bir mücadele başlıyor. Bu kıssadan her asırda alimler dersler çıkarmış ve anlatmışlar. İşte bu derslerden öyleleri var ki geçtiğimiz son 2 yüzyılda ortaya çıkmış. Arkeolojinin tarihçiliğin ve araştırmaların gelişmesiyle bu kıssanın içinde bazı kuran mucizeleri olduğu fark edilmiş. İşte biz bu mucizeler arasından 4.üne birlikte bakıcaz hadi başlayalım.
1.Delil
Kıssanın ortalarında firavun Musa asa nasıl karşı koyabileceğini düşünürken bir adamına şöyle bir emir veriyor. Kasas suresi 38. ayette mealen şöyle anlatılıyor: Firavun, “Ey ileri gelenler! Sizin benden başka bir ilahınız olduğunu bilmiyorum. Ey Haman! Benim için bir ateş yakıp tuğla pişir de bana bir kule yap! Belki Musa’nın ilahına çıkar bakarım. Şüphesiz ben onun mutlaka yalancılardan olduğunu sanıyorum” dedi. Bu ayette çok ilginç bir mucize var. Anlatılanı düşünecek olursak, firavun’un yanındaki haman adında bir adamdan bahsediliyor ve kuranda daha başka 5 yerde de bu adamın ismi geçiyor. Ayrıca firavunun ona verdiği emre bakarsak İnşaat işlerinden taş ocakların’dan sorumlu olduğu anlaşılıyor. Bilme imkanınız olmayan tarihi bilgileri kişilerin ismini ve mesleğini verecek kadar detaylı anlatabilmek… Hiç dee yalan söyleyecek birisine göre değil, yani Hz. Muhammed asm haşa yalancı olsa böyle bir cümleyi kuracak kadar riske girmemiz imkansız Fakat asıl olay şimdi başlıyor. Bu haman ismi tevrat’ta da geçiyor ve tevratta geçen kişi bırakın İnşaat işçileri sorumluluğunu, Mısırlı bile değil, İran kralının veziri. Arada çok büyük bir fark var. Peki kim bu haman? Eğer bu soruyu arkeolojiye sorarsak alacağımız cevap bize iki şeyi gösterecek Birincisi Kuranın Allah kelamı olduğunu ikincisi Hiçbir şekilde İncil-tevrat’tan alıntı olmadığını. Nasıl mı? Şöyle; Mısır mö 333 de persler tarafından işgale uğruyor bu işgalden sonra büyük isken’der burayı işgal ediyor ve resmi dili yunanca yapıyor. Zamanla da farklı farklı etkenlerle Mısır yazısı ortadan kalkıyor ve Ms 300 lü yıllardan sonra dünya üzerinde bu dili bilen kimse kalmıyor. Yani o gördüğümüz hiyeroglifler var ya resimli yazılar, hepsinin anlamları tamamen gün yüzünden siliniyor. Ta ki 19.yy a kadar. 1799’da Napolyon Mısır seferine çıkınca yanında bazı araştırmacıları da götürüyor ve orada ilginç bir tarihi eser buluyorlar. Roset’ta stone adında yazılı bir taş fakat onu önemli yapan şey üzerinde aynı metnin 3 farklı dilde yazılması. Yunanca, demotik ve hiyeroglif yazısı.

Yunanca bilindiği için oradan yola çıkarak hiyerogliflerin dili de bu taşla birlikte çözülmeye başlanıyor. Tabii bu dil çözülünce yıllar sonra bu Haman’la yolumuz kesişiyor, nerede? Viyana da hof müzesindeki eski mısıra ait bir anıtta. Yazıtların hepsi esas alınarak bir sözlük hazırlıyorlar


“Yeni Krallıktaki İnsanlar Sözlüğü” ve bu sözlükte Haman’da geçiyor. Tahmin edin ne olarak geçiyor? “taş ocağı işçilerinin başı” Ayette nasıl geçiyordu? “Ey Haman ! Benim için bir ateş yakıp tuğla pişir de bana bir kule yap! ” Yani firavun başkasına değil direkt taş ocaklarının başına adıyla hitap edip kule yapmasını söylüyor. Peki Resulullah (a. s.m) ın bunu Allah bildirmeden bilmesi mümkün mü? Eğer doğumundan 200 yıl önce dünya üzerinden silinmiş bir. dilden bahsediyorsak soruyu sormanın bir manası yok. İşte Allahu teala Kuranda öyle bir kelam söylüyor ki hem kitabın kendisine ait olduğunu ispat ediyor hem de manen diyor ki; Ben sizin tarihin derinliği dediğiniz yerlerde bile ne konuştuğunuzu kelime kelimesine biliyorum. Ayrıyeten bu haman meselesi, Kuran incil-tevrattan alıntı yapmış iddiasının ne kadar asılsız olduğunu da gösteriyor. Çünkü oradan alıntı yapsaydı ya haman’dan bahsetmeyecekti ya da tevrattaki gibi iran kralının veziri olarak gösterecekti ki ikisini de yapmıyor, mucizeliğini göstererek bu iftiraya cevap veriyor.
2.Delil
Hz Musa Harun as ile birlikte firavunu imana davet etmeye ilk gittikleri zaman firavun iman etmiyor ve sihirbazlarına onlara karşı koymalarını söylüyor. Sihirbazlarsa Musa as ı’n mucizesini görünce iman ediyorlar fakat firavun ve çevresindekiler iman etmiyor. Bunun üzerine akıllarının başlarına gelmesi için o toplumun başına farklı farklı afetler ve belalar gönderiliyor. Bunun üzerine firavun diyor ki Ey Musa sen Rabbine dua et bu belayı üzerimizden kaldırsın bende iman edeyim. Allah onlara fırsat veriyor, Musa as ın duasından sonra afetler kalkıyor fakat firavun yine iman etmiyor. İşte bu afetler Araf suresi 130 ve 133. ayetlerde anlatılmış, mealen şöyle buyruluyor; ﴾130﴿ Andolsun ki biz de Firavun’a uyanları, ders alsınlar diye kuraklık yılları ve ürün kıtlığı ile cezalandırdık. ﴾133﴿ Biz de açık seçik mûcizeler olmak üzere onların üzerine tûfan, çekirge, haşarat, kurbağalar ve kan gönderdik. Yine de büyüklük tasladılar ve günahkâr bir kavim olmakta direndiler. Yine çok ilginçtir son 1 2 yüzyılda yapılan arkeolojik keşiflerle bu afetleri doğrulayan yazılı bir belge bulunuyor. Hollanda Ulusal Müzesinde sergilenen İpuwer papirüsü. İçinde şöyle anlatılıyor birlikte okuyalım:.
“Felaketler Tüm Memleketi Sarmıştı. Her Yerde Kan Vardı. Nehir Kan Oldu (ayetteki kan
felaketine bakıyor). Böyle Dün Gördüğüm Her Şey Helak Oldu. Biçilmiş Gibi Her Toprak
Çırılçıplak… (kuraklık ve ekinlerin mahvolması) Mısır’ın Aşağısı Mahvoldu. Tüm Saray Issız
Kaldı. (Direk saraydan bahsediliyor) Sahip Olunan Her Şey Buğday Ve Arpa, Kazlar Ve
Balıklar… Gerçekten Ekin Her Yerde Mahvoldu. Dokuz Gün boyunca saraydan hiçbir çıkış
yoktu ve kimse o şahsın yüzünü göremedi (mesela bu detay çok ilginç gelmişti bana).
Şehirler kuvvetli akıntılar tarafından yerle bir oldu. (ayetteki sel felaketi) Yukarı Mısır harap
olmuştu. Her yerde kan vardı. Ülkede salgın hastalıklar baş gösterdi. Bugün gerçekten kimse kuzeye Byblos’ gidemiyor. Mumyalarımız için ne yapacağız? Altın azalıyor… İnsanlar sudan korkar oldu. Su içtikten sonra bile susadılar. İşte suyumuz! Mutluluğumuz! Yapabileceğimiz ne var? Her şey talan … Şehirler yıkıldı.Yukarı Mısır kurudu. Yerleşim alanları bir dakika içinde altüst oldu

Yani papirüs ayetlerde anlatılanları çok açık bir şekilde ortaya koyuyor. hastalıklar, kan felaketi, sel felaketi, saraydan kimsenin çıkmaması, kıtlık ve ekinlerin kuruması, bir dakika içinde her yerin talan edilmesi ki bu son ikisi çekirge ve haşere istilasına bakıyor. Yani bu tarihi belge iki önemli şeyi ortaya koyuyor. 1.si ayetler bu meseleyi de mucizevi bir şekilde haber vermiş. 2. si Hz Musa as ın mucizeleri hakkında o döneme ait elimizde tarihi bir belge var. Bu kadar felaketin kısa bir sürede bir arada gelmesi için gerçekten Allah’ın o toplumun belasını vermesi lazım Yani bu papirüs aslında peygamberlik kavramının da hak olduğunu ortaya koyuyor.
3.Delil
Kıssanın bir bölümünde Allah Musa as dan bir gece kendisine inananlarla birlikte mısırdançıkmasını emrediyor. Firavun bunu istemediği için gizlice çıkmaları lazım ve çıkıyorlar da. Birsüre sonra firavun bu olayı fark ediyor ve askerleriyle peşlerine düşüyor. Musa as bir denizin önüne vardığında -ki bu denize kızıldeniz denir ama ayette veya bir kaynakta denizin ismi geçmez- firavunun yaklaştığını görüyor, o manzarayı bir düşünsenize önünde firavun ordusu gibi bir deniz arkasında deniz gibi bir firavun ordusu, o çaresizlik içinde bir yol olmalı diye düşünürken Allahu teala Asanı denize vur diye emrediyor ve vurmasıyla bir mucize gerçekleşiyor… deniz ikiye ayrılıyor ve bu şekilde geçmeye başlıyorlar. Firavun da onların peşinden gidiyor ama yakalayamıyor ve Musa as denizi geçiyor. Firavun denizin ortasında ilerlerken İkiye yarılan deniz kapanmaya başlıyor. Devamını ayetler şöyle anlatıyor:
Sonunda Firavun boğulmak üzereyken şöyle dedi: “Elhak inandım ki, İsrâiloğulları’nın iman
ettiğinden başka ilah yokmuş! Ben de artık kendini O’na teslim edenlerden biriyim.”
(Yunus 90)
Fakat imanı kabul edilmiyor: “Şimdi mi? Halbuki daha önce hep baş kaldırmış ve
bozguncular arasında yer almıştın.
(Yunus 91)
ve devamında mucize olarak gelecekten bir haber veriliyor: İşte bugün senin cesedine necat vereceğiz (kurtaracağız) ki, senden sonra gelenler için bir ibret olsun!
Şimdi, tarihi o zamandan asırlar sonrasına alıyoruz ve geçtiğimiz son iki yüzyıla bakıyoruz,
çünkü bu gaybi haberi doğrulayan önemli keşiflere rastlanılıyor. 1. si bugün ingiltere’de
british museumda sergilenen 6 numaralı bir papirüs, yani mısır’da kazılarla bulunmuş yazılı
bir kağıt. Sarayın bir görevlisi devletin başka bir memuruna bir mektup yazıp firavunun
boğulduğunu haber veriyor. Antik Mısır yenilgilerini pek tarihe kaydettirmeyen hatta istediği yerde tarihi yazıları kazıp sildiren bir devlet bunu yazmasa da o döneme ait bu mektup bunu açıkça ele veriyor. Birlikte okuyalım: ve devamında mucize olarak gelecekten bir haber veriliyor: ila ahir. yani: İşte bugün senin cesedine necat vereceğiz ( kurtaracağız) ki, senden sonra gelenler için bir ibret olsun!
Sarayın beyaz odasının muhafızı, kitaplarının reisi Amenamoni’den kâtip Penterhor’a: Bu mektup elinize ulaştığı vakitte ve noktası noktasına okunduğu zaman, kalbini müteessir edecek bir halde olan acıklı felaketi, (ne bu felaket?) dalgalarda boğulma felaketlerini öğrenerek kalbini kasırga önündeki yaprak gibi en şiddetli ıstıraba teslim et. Musibet şiddetli, zaruret birdenbire onu zabdetti. (Şimdi buraya dikkat edin) Sular içinde uyku, canlıyı acınacak bir şey yaptı?. Reislerin ölümünü, kavimlerin efendisini, şarkların ve garpların kralının mahvolmasını tasvir et. (hadi bakalım) Sana gönderdiğim haber hangi habere kıyas edilebilir?
İşte bu yazıtta Mısır Firavun’un denizde boğulduğu açıkça anlatılıyor ve Kuranın verdiği haberi doğruluyor. Fakat asıl mesele şurada başlıyor Kuran gelecekten bir haber vermişti “felyevme nüneccike bi bedenike” İşte bu gün senin bedenine necat vericez kurtarıcaz. Neden peki? kurtaracağız ki, senden sonra gelenler için bir ibret olsun! yani Kuranın verdiği gaybi habere göre 1- Firavun’un bedeni boğulmanın ardından yada yüzyıllar sonra sahile vuracak, 2- Bu beden çürümeyecek, 3- İlerideki insanlara gösterilip sergilenecek İşte bu gaybi habere uyan 2 önemli keşif var 1. si şu; 1896 yılında Mısırda arkeolojik araştırmalar yapılırken o civarın halkı araştırmacı Wallis Budge’a ilginç bir şey bulduklarını söylüyorlar. Teps kentinin 40 km güneyinde Gebelein denilen bir bölge var, burada bahr-i bila ma yani susuz nehir olarak bilinen bir nehrin kıyısında sahile vurmuş 6 tane cesede rastlıyorlar. Bu çok şaşırtıcı bir olay çünkü “Mısırda” “sahile vurmuş” bedenler buluyorsunuz bu bedenler “yüzyıllar öncesine ait fakat çürümemiş” ve en ilginci ne biliyor musunuz, böyle bildiğiniz secde eder bir halde duruyorlar. Bu bedenler alınıyor ve şu an İngiltere’de British museumda her gün yüzlerce insana gösteriliyor. Hatta gelin şöyle birlikte bakalım



Bulunduklarında mumyalanmamalarına rağmen toprağa öyle bir vaziyette oturtulmuşlar ki beden çürümemiş. Saçlarının bir kısmı, kulakları burnu dişleri hala yerinde normalde kısa sürede düşmesi gerekir. Derisi hala duruyor ve karnı bile şişmemiş Ayetteki gaybi habere çok ilginç bir şekilde uyuyor. Bu keşif firavunun bedeniyle alakalı 1. önemli tez. Bunun dışında meseleyi inkar edilmez yapan bir tez daha var. Şöyle; 1799 Yılında Napolyon Mısır seferine çıkıyor ve Mısır’da Krallar Vadisi denilen antik bir bölge keşfediliyor. Bu bölgenin özelliği şu, Musa as döneminde yaşadığı düşünülen bütün firavunların mumyaları ve mezarları burada bulunuyor. Şöyle düşünün eğer firavunun bedeni uzun zaman sonra değil de boğulduktan kısa süre sonra sahile vurduysa elbette saraylılar tarafından alınıp diğer krallar gibi mumyalanacak ve bugün bulunan bedenlerin arasında kendi mezarına konulacak. İşte zamanla John Gardner Wilkinson gibi arkeologların çalışmalarıyla bu mumyalar İngiltere’de Kahire’de ve Fransa’daki müzelerde her gün onlarca İnsanın ziyaretine uğruyor. Şimdi bu keşfi alın ve şunu düşünün Kurandan 2, 3 yüzyıl kadar önce Mısırın işgali gibi birçok sebeple hiyerogliflerin o meşhur resimli yazıların dilini bilen insan kalmamış. Yani o döneme ait anlaşılır tarihi bir belge yok. İşte Kuran, Mısır firavunlarının mumyalandığından bile haberdar olunmayan bir dönemde bir firavun bedeninin binlerce yıl sonra bile çürümeden muhafaza edileceğini ve insanlara sergileneceğini mucizevi bir şekilde haber veriyor. Biz ise Firavun mumyalarının varlığından ilk defa 1800 lü yıllarda haberdar oluyoruz. İşte bu iki teze de baktığımız zaman Kuranın verdiği gaybi haber gayet açık bir şekilde ortaya çıkıyor. Firavunun bedeni ayette geçen şekliyle kendisinden sonra gelenler için bir ibret olmaya devam ediyor ve her gün onlarca insana sergileniyor.
4.Delil
Bu kıssadaki Kuran mucizelerinden bir tanesi de firavuna firavun denmesi. Ne alaka? Şöyle,aslında bu tabirde çok ilginç bir özellik var. Normalde Firavun kelimesi Eski Mısır’da Sarayanlamına geliyor, bildiğiniz saraya firavun diyorlar, o zamanki tabirle “per’ao”. Fakat 18.Hanedanlık döneminde Mö 14. yy dan sonra krallar için kullanılmaya başlanıyor. Bu genel kültür bilgisini cebe koyalım ve Kuranla İncil-Tevrat arasındaki ilginç bir farka bakalım. Kuranda Hz Musa as dönemi dışında bir mısır kralından daha bahsediliyor Hz Yusuf’un zamanındaki kral. Normalde baştaki bilgiye rağmen hepimiz Mısır krallarını firavun olarak biliyoruz değil mi? Nasıl Osmanlıda padişah varsa Eski Mısır’da da firavun vardır. Fakat Kuran-ı Kerim Musa as dönemi için firavun kelimesini kullanırken Hz Yusuf dönemi için bunu kullanmıyor, kral anlamında “el melik” tabirini kullanıyor. İlginçtir baştaki tarihi bilgiye baktığımız zaman Firavun tabirinin kullanılması Musa as ın yaşadığı düşünülen dönemlere denk geliyor. Hz Yusuf’un yaşadığı düşünülen zamansa Hz. Musa’dan ve bu tabirin kullanılmasından daha da öncelere denk geliyor. Yani fark ettiniz mi, Kuran hangi dönemde Mısır kralı için hangi tabirin kullanılacağına bile dikkat etmiş. Fakat incil ve tevrat’ta böyle bir ayrıma rastlanılmaz. Onlarda 3 peygamberin rastladığı mısır kralları var Hz Musa Hz Yusuf Hz ibrahim fakat hepsinin dönemindeki krallar için de firavun tabiri kullanılıyor. İşte Kuranı kerim Mısır tarihinin bilinmediği, tarihi eserlerdeki dili bilen kimsenin kalmadığı bir dönemde kullandığı kelimeyi bile Mısır tarihindeki çok ince detaylarıyla seçiyor. Bu şekilde kelime seçmesinin bile mucize olduğunu gösteriyor. Ayrıca da “işte vay efendim kuran incil’den tevrat’tan alıntı yapmış” diyenlere de çok ince ve güzel bir cevap oluyor ki baştaki haman meselesinde de buna değinmiştik Kuranda Musa as kıssasının birçok cümlesinde aslında eski mısıra dair sonradan keşfedilen ve keşfedilebilecek bilgiler saklanmış. Allah-u teala tabiri caizse o dönemi bir harita gibi çizmiş. Bir yandan o toplumun yaşadığı afetlerin felaketlerin haber verilmesi, bir yanda tabirlere dikkat etmesi, yeri geldiğinde firavunun adamıyla arasındaki konuşmasına kadar anlatması vs. Verilen bütün gaybi haberlere baktığımız zaman Allah şunu ortaya koyuyor: Tarihte açığa çıkmış veya gizli kalmış ne varsa hepsini bildiğini gösteriyor ve kimi zaman da böyle örneklerle bize bunu ispatlıyor. Tabi bu detaylar bazı ateistlerin meal okuması gibi gazete gibi okununca fark edilmiyor fakat acaba burada ne tarz dersler veriliyor diye bakıldığında birçok mesele kendini gösteriyor. İşte biz burada sözler köşkü akademi’de bunu yapmaya çalışıyoruz bu meseleleri derinlemesine konuşmaya çalışıyoruz.
Yorumlar (0)