Bir yorgunluk var üzerimizde, hâlimizden belli.
Uykularımız geç saatlere firar etmiş,
Gözlerimiz birçok defa Güneş’i karşılamış.

Gönlümüz desek bedenimizden daha da yorgun…

Peki beden yorgunluğunun çaresini araştırıp bulduk diyelim.
“Beslenmenize, uyku saatinize oldukça önem gösterin.” diyen uzmanların uyarılarını dikkate aldık diyelim.

Ya gönlümüz ne olacak?
Şu bizi iyiden iyiye hapsedip hiçbir yere bırakmayan gönlümüz ne olacak?

Attığı çığlıkların farkında mıyız?
Yoksa…
Bu çığlıkları, mutluluktan atılan kahkahalar mı sanıyoruz?

Sahi ne yaptık biz bu gönlümüze de sahibini tanımıyor?

“Evet, günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra, tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor. Herbir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah, istiğfarla çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir mânevî yılan olarak kalbi ısırıyor.” (Lem’alar, İkinci Lem’a)

Günahlar, sonsuz hayattaki en dehşetli arkadaşlarımız.
İşte her şey ortada; gönlümüzü mahvetmişti, yakıp yıkmıştı ondandı bu yüreğimizin feryatları.
Hem itiraf etmeliyiz ki bu durum yaz mevsimin gelmesiyle daha da ürkütücü bir hâl almıştı.

Evet yaz mevsiminde Güneş bir başka doğar, uzun günlerin başlangıcında yeryüzüne “Merhaba!” der, tebessüm ederdi. Hararetiyle yakar, insanların ferahlamak için köşe bucak kaçmasına neden olurdu.

Peki ne yapardı insan?

Bir anda kendini günahların ortasında bulur; günahlar her taraftan saldırmaya başlar, ona nefes aldırmazdı. Manevî hava fazlasıyla bozulurdu.

“Sene boyunca çalışıp yorulmuşuz zaten. Şöyle biraz eğlensek, hayatın tadını çıkarsak… Deniz, kum, Güneş, yaz aşkları, sabahlara kadar bitmek bilmeyen muhabbetler…” gibi sözler daha da kirletirdi bu mevsimi.

Yaz aşkları demişken “Aşkın mevsime göre değişeni olur mu?” diye sormak istiyorum.
Neydi bu yaz aşkı dedikleri mesele?

“Yaz aylarını çok eğlenerek geçirmenizi sağlayan kalp kıpırdanmasıdır.”
“Sadece tatilde güzeldir, şehirler kaldırmaz bu aşkı dönüşte çoğu zaman her şey biter.”
“Yaz muhabbetinin ardından herkesin farklı kentlere gideceğini bilmesi bu yüzden fazla bir sorumluluk alma gibi bir olayın asla söz konusu olmayacağı ilişkidir.”

Ne olur nefsinizin bir oyunu olan bu duygu karmaşasına “Aşk” demeyin.
Yazık etmeyin o keskin duygunun hatrına.
Söylenememiş, mühürlü kalmış; helalinden başkasına yâr olmayacak o cümleleri harcamayın sebepsizce.
Kırıp dökmeyin, yakmayın daha fazla canını.

Allah’ın “Zinaya yaklaşmayın.” ayeti yerleşmedi mi kalbinize, bu yüzden mi bu haramda lezzet arama çabası?

Hem lezzet almak böyle olmaz ki…
Aldığın lezzet bir ise arkasında bıraktığı elemlerle sana on tokata bedel olur.
Ayrıldıktan sonra eğer vicdanın sönmemişse hissettiğin sızlama, ruhunun daralması, sürekli mutsuz hâlinin devam etmesi tokatlardan birkaçı…

Bu yaz mevsiminde sana çeşit çeşit nimetler gönderen Rabbin’e şükrün haramda böyle lezzet arayarak olmamalı!

Bir de şu var ki yaz sıcakları diğer mevsimlere göre hayliyle fazladır, bunaltıcıdır.
Peki biz daha bu sıcağa dayanamayıp aciz kalıyorsak bu durumun bize cehennemi hatırlatması, bunun üzerine uzun uzun tefekkür etmemiz gerekmez mi?
Ama üzülerek söylüyorum ki hepimizin bildiği gibi hatırlatmamış aksine unutturmuş; açık saçıklıkla gelen günahlar alıp başını gitmişti.

“Sıcak (öğle vakti) şiddetlendiği zaman, onu namazla serinletin. Muhakkak ki, sıcaklığın şiddeti, cehennemin nefes almasından ileri gelir. Öyle ki, cehennem ateşi Rabbine ‘Ya Rabbi! Bir kısmım bir kısmımı yedi.’ diyerek şikâyette bulundu. Bunun üzerine Allah, nefesin biri kışta, biri de yazda olmak üzere (yılda) iki nefes almasına izin verdi. İşte sizin gördüğünüz en şiddetli sıcak ve en şiddetli zemherir/soğuk bundan (bu iki nefesten meydana gelmekte)dır.”
(Buharî, Mevakît, 9; Müslim, Mesacid, 185, 186, 187)

Bir de yaz mevsimde çokça görülen diğer olay ise maneviyatta önemli düşüşlerin yaşanması. İbadetlerin eksik yapılması ya da tamamen terk edilmesi, ibadetlerden lezzet alamama, sürekli kabz hâli, faydasız şeylerle meşguliyetin artması…

►Peki tüm bunlara karşı nasıl mücadele edebiliriz yok mu bir çözümü?

Öncelikle Rabbimizi tanımaya çalışarak başlamalıyız.

“Elhamdülillah Müslümanız yani o kadar da batmadık.” deme kardeşim. Tanımıyoruz Rabbimizi, tanıdığımızı sanıyoruz. Hayatta en çok sevdiğin kişiyi düşün. O kişi hakkında en az yarım saat konuşabilirsin değil mi? Onun neyi sevdiğini, neleri sevmediğini kolaylıkla anlatabilirsin. Peki Allah’ı anlatmak deyince neden birkaç cümleden öteye geçemiyoruz, lâl olup susuyoruz?

Yoksa bizler “Evet Allah var, iman ettim.” deyip hayatımızda Allah’ı unutarak gafillerden mi olmuşuz?
Allah’ı sadece mahşerde bize hesap soracak bir yaratıcı olarak mı tanımışız?

İşte bu yüzden kolay geliyor bizlere bu yaz aylarında haramlara girmek.
Bu yüzden namazlarımızı terk edebiliyoruz umursamadan.

Çünkü nasıl bir Rabb’e kul olduğumuzun farkında değiliz ki…
İmtihan için gönderildiğimiz dünya yurdunu, ebedi cennetimiz sanıp sahiplenmişiz; bundan bu tükenmişliklerimiz.

Hâlbuki Rabbimizi gerçekten tanısaydık;
yaz aylarında daha fazla nasıl harama girerim, neler yapabilirim diye plan yapar mıydık?

Yaz sıcağından dehşet alır, açıp ellerimizi “Ya Rabbi mahşerde ferahlık nasip et, hesabımı kolay eyle.” diye dua ederdik.
Günahlara girmek yerine onlardan kurtulmak için çabalardık.

Allah’ın kelâmına sarılır, hayatımızı ona göre yaşardık.
Sahi en son ne zaman okuduk? Cuma gecesinde mi, Ramazan’da mı yoksa hatırlamıyor muyuz bile?

Nereye kadar gidecek bu böyle,
Daha ne kadar şeytanı dinleyeceğiz?

Başlamak gerekli, hem de geç olmadan…

“Yapamam, yapamıyorum…” gibi yıkıcı cümlelerin ardına saklanma sakın kardeşim.

“Bir şey bütünüyle elde edilmezse, tamâmen de terk edilmez.” sırrına göre hareket etmelisin. Çünkü insan yapmak istediklerine bir anda, tamamıyla ulaşamaz. Ne kadarını yapabiliyorsa onu elde etmek için çaba göstermelidir.

Günde bir cüz Kur’an-ı Kerim okuyamayabilirsin ama bir sayfa okuyabilirsin değil mi kardeşim?
Haydi bunu da yapamadık diyelim en azından bir ayet olsun okuyabilirsin değil mi?

“İyi de günlük bir ayet okusam çok az olur, fazlasını da okuyamam ki.” diye düşünmeden önce şunu söylemek isterim kardeşim: Her şey küçük bir adımla başlar, hayatında çok güzel yollar kat etmiş insanları ilerleten bu adımlarıdır. Yaptığını küçümseme, Allah senin ihlasına binaen onu çok eder, merak etme. Ve emin ol bir düzen kurduktan sonra zaten sen isteyeceksin daha çok okumayı. Hem unutma ki kardeşim, bazı azlar vardır ki bazı çokları çok cihetlerden geçer.

Bununla birlikte Kur’ân âyetlerinin nurlu bir tefsiri olan Risale-i Nurları her gün az da olsa okumaya çalışmalısın. Risale-i Nur, Kur’ân’ın imanî hakikatlerini kuvvetli delillerle açıklar, ispat ve izah eder. Ve asrımızın ihtiyaçlarına tam cevap verir, aklımızı ve kalbimizi tam tatmin eder. Bu eserlerden istifade ettikçe göreceksin ki Rabbimizi daha yakından tanımaya başlamışsın, günahlardan daha kolay kendini çeker olmuşsun. Risale-i Nur okumaya başlama, düzen sağlama konusunda yardım almak istersen Instagram’dan @kopgit sayfasına mesaj atabilirsiniz.

Namazlarını düzenli bir şekilde kılmak için çabalamalısın kardeşim. “Olmuyor.” deyip vazgeçmek sana yakışmaz. Üzerinde olan Rabbin’in nimetlerini hatırla. Bunların şükrünü nasıl yapacaksın? Şükrün en net görünen hâli namazdır. 24 saat içinde 1 saat namaza ayırmak zor değil kardeşim, yeter ki sen bir yerden başla. Zira ömür su misali akıp gidiyor. Namaza başlama, devamlılık konusunda da yardım almak istersen Instagram’dan @5te5namaz sayfasına mesaj atabilirsiniz.

Son olarak kardeşim eğer ki hâlâ bir şeyleri değiştirmeye, bir yerden başlamaya karar vermediysen başta sorduğum soruyu tekrarlamak istiyorum:

“Biz ne yaptık ki bu gönlümüze sahibini tanımıyor?”